Tanrı var mıdır, yok mudur bilemiyoruz. Tanrı'yı kanıtlayan ya da çürüten bir argüman görmedim şu ana kadar. Hiçbir argümandan kesin olarak Tanrı vardır veya yoktur sonucu çıkmıyor. Sadece kişiler bu argümanları kendi inancına göre yorumluyor. Kendi inancına uygun olanı seçiyor. Zaten insanın evreni anlama kapasitesi bile sınırlı iken metafiziksel bir varlığın varlığı veya yokluğunu kanıtlayamayız. O yüzden bir inançtır. İsteyen inanır isteyen inanmaz. İsteyen yorum yapmaz. (https://evrimagaci.org/a/9458)
---
Bir de şu yanlış anlamaları da düzeltelim. Bilim, "Tanrı yok." demez. "Tanrı var." da demez. Tanrı gibi konular bilimsel yöntem ile kanıtlanamadığı için Tanrı gibi konuları dışlar bilim. O konularla ilgilenmez. Bu, "Bilim Tanrı yok." dedi demek değildir. Bu konular ile ilgili Tanrı var veya yok demeden sadece bilgiyi verir bilim. (https://evrimagaci.org/a/6387)
İkinci olarak düzen olup olmaması da Tanrı'nın varlığı veya yokluğundan bağımsızdır. Düzen var diye Tanrı var demek (veya tam tersi) "Ardılla Doğrulama" mantık hatasıdır. Düzen olsa bile bu durumdan sadece Tanrı sonucu çıkmayacaktır. (Düzen derken kastedilen doğa yasaları sanırım. O konu ile ilgili: https://evrimagaci.org/a/7909)
---
Ben Tanrı'nın olduğunu düşünüyorum.Bu konuda gereksiz muhabbetleri bir kenara bırakıp (bkz. bezelyedeki Allah yazısı) gerçek kanıtları sunacağım.Fakat ben İslam'ın öne sürdüğü Tanrı fikrine inanıyorum.Buna göre değerlendirirseniz sevinirim.
1-Bilimin Tanrıyı Reddetmesi :
-Öncelikle bilimin Tanrı,şeytan,melek vs. gibi şeyleri kabul etmemesinin sebebi bir kanıt olmamasıdır.İşte sıkıntı tam da burada.Zaten üç boyuttan bağımsız (İslam tabiriyle münezzeh) bir varlık olan Tanrı nasıl 3 boyutlu bildiğimiz evrende aranabilir ? Bu konuda Kafile Youtube kanalının örneği gayet mantıklı bu sebeple bu örneği kullanacağım.Bir yere bir kelime yazılsın sonra başka biri gelip bu kelimeyi kimin yazdığını düşünsün ve desin ki bu kelime iki boyutlu fakat bunu yazan üç boyutlu bir varlık olmalı fakat arkadaşı bu adama desin ki yazı iki boyutlu bu yüzden biz de düşünürken iki boyutlu şeyleri düşünmeliyiz üç boyutlu şeyleri kabul edemeyiz.Şimdi gerçekte yazıyı yazan kişi üç boyutlu biri olsa bile bu düşünen kişi aklına bir sınır koyarak.İşi yapanın başka boyutta olduğu ihtimalini direkt elemiş oldu ve aklına koyduğu bu sınırla ne kadar düşünürse düşüsün asıl işi yapanı bulamayacak.
2-Düzen Kanıtı :
-Öncelikle biz evrende düzen var dediğimizde bize hep şu söylendi : "Evrende düzen yoktur çünkü hastalıklar var,sakat çocuklar doğuyor,gezegenler çarpışıyor vs." Buradaki sıkıntı ise şu aslında düzen yok diye öne sürülen şeyde bile düzen var.Mesela verem olmuş birini düşünelim.Bu kişi doktora gitsin ve verem olduğunu öğrensin.Peki doktor bu teşhisi nasıl koydu çünkü hastalıklarda bile düzen var.Bu kişi verem oldu ve hastalığın belirtilerini göstermeye başladı.Eğer düzen olmasa idi zaten tıp oluşamazdı ortaya çıkan problemler rastgele sonuçlar çıkarırdı.Ya da çarpışan iki gezegen düşünelim.Bu gezegenler çarpışırken düzensizlik yoktur.Eğer doğru hesaplarsak iki cismin ne zaman çarpışacağını buluruz.Peki nasıl buluruz ? Kütleçekimle ilgili formülleri kullanarak.Peki kimse şöyle düşünür mü bu formüllerle hesaplama yapıyoruz ama biz hesaplamayı yaparken kütleçekim kanunu ya değişirse.Demem o ki kaosta formül çıkmaz.Hesaplamalar tutmaz.Bilim oluşamaz.
3-Tavsiyeler :
-Bu kanalı takip edebilirsiniz :https://www.youtube.com/channel/UC1HiZ7N02vf-0fufcNgdHcw
-Arayışınızda sakın Ateizm Derneği'ne itibar etmeyin kendileri o kadar saçma konuşuyor ki Richard Dawkins imana gelir.
-Efe Aydal vb. gibi kanalları izledikten sonra linkini verdiğim kanalı izlerseniz dediklerimi daha iyi anlayacaksınız.
-Saygılarımla
Varoluşu yorumlama üzerine yapılacak sorgulamalar temelde öznel kalmak durumundadır. Bir kişi kendi yorumunu destekleyen argümanları, kendi kabul ettiği referanslarla sunacağı için, herkes için geçerli olmasını bekleyemeyiz. Zaten bu yüzden herkesin varoluş yorumu farklı. Aynı inanç biçimine sahip bireylerde de, o sonuca gitme nedenleri farklıdır. Aynen bireylerin tasarımcı olmadığına dair kanaatlerinin oluşma nedenlerinin de öznel olması gibi. Hatta sistemli bir dine mensup bireylerin tasarımcı tanımları dahi farklıdır. Hem öğreti açısından, hem de bireylerin algı biçimlerinin tekilliği nedeniyle tasarımcı betimleme-tanımlama-tasavvur etme farklılığı kaçınılmazdır.
Beynin gerçeklik algısı dahi bireye özgü olduğu için, kapalı devre sistem gibi işleyen bir yapıda, ortak çıktılar bekleyemeyiz. Bu yüzden de, bir anlayış kendini mutlak doğru, kendi gibi olmayanları hata içinde, eksik, yanlış, niteliksiz olarak görmesi tamamen bir yanılsama, zihinsel polarizasyonun (taraflaşmışlık-fanatikleşmişlik) bir göstergesidir aslında. Kendi varlık yorumunu afişe eden, ön plana çıkaran, en doğru zanneden anlayışlar, önce varoluşun ne kadarından haberi olduğunu, bu haberi olduğu kısmın ne kadarını anlayabildiğini düşünmeli.
Tasarımcı nihayetinde zihnimizde üreteceğimiz bir anlam olacağı için, eğer gerçekten kabul etme / reddetme noktasına gelmişsek, çok sağlam temellendirmek zorundayız. Bunun için de güncel bilimsel literatürü elde edebildiğimiz kadar takip eden, felsefe ve dinlere ait yeterli miktarda araştırma yapmış (vaktini ayırıp detaylı olarak araştırmış), kendi varlığı ile ilgili sorgulamalara girmiş (varız ve yaşıyoruz ne olmuş anlayışından çıkabilmiş) olmak gerekiyor en azından. Bu basic kısım tam anlamıyla başarılmadan, kişinin varoluş yorumunun değerinin olmayacağını düşünüyorum. Kültürel olarak daha yüksek sayıda birey yaşamda kalma odaklı olduğu için bu tarz sofistike - felsefi sorunsallar olmadan yaşamakta ve varoluş yorumunu da kopyala - yapıştır biçiminde edinmektedir. Böylece hem çaba göstermesine gerek kalmadan, popüler bir yaklaşıma dahil olmakta, hem de sosyal yapıda kabul görmesi kolaylaşmaktadır. Özellikle de kendini bilimselliğe yakın hisseden bireylerin sadece popüler olduğu için ateizmi benimsiyor olması (popüler kültür) oldukça altı doldurulamaz hale gelmekte.
Tasarımcının varlığını ya da yokluğunu kanıtlamaya çalışmak, değirmenlere karşı savaşmak gibi bunu iyi anlamak gerekiyor. Kişinin neye inandığından çok, sonuca varmada kullandığı yöntem temeldir. Bu yüzden kendinden emin konuşmak, iddialı olmak yerine, daha çok bilgi toplayıp mütevazı biçimde araştırmaya devam etmek gerekir.
Eğer varoluşsal anlamda bir sonuca gideceksek, onun kendi kendine çabalarımız-araştırmalarımız sonucu doğması gerekir. Edinilmiş-adapte-öğretilmiş-kültürel olarak aktarılmış varlık yorumları her ne kadar hızlı-kolay konforlu görünse de, içsel olarak yaşamdan tatmin olma gibi temel bir ihtiyacı gideremiyor olmaktan kaynaklı boşluklara neden olabilir.
Yeterli derecede araştırma-derinleşme çabamız var mı, yoksa sahip olduğumuz varlık yorumu sadece yaşamımızı mı kolaylaştırıyor. Bu soru, bir tasarımcının olup olmadığından daha önemli. Eğer yaşamı kolaylaştıran adapte bir yoruma sahip isek, tasarımcı olsa da olmasa da bunu anlama ihtimalimiz sıfıra daima yakın kalacak.