Ezeli ve Sonuçsuz Bir Tartışmadır!
Ezeli oluşu, ilk “neden” sorusunu soran türdeşimize kadar gidişindendir. Sonuçsuz oluşu, soru sormanın felsefeye fakat sorulan soruya yanlışlanıp-doğrulanabilecek cevap arayışının bilime ait oluşundandır.
Tanrının varlığı konusu, bilimin maddi temelli varlık sorunsalı ile ilintili bir konu olmaktan öte, felsefenin konusudur.
Aksi olsa idi, maddi temelli bir varlık, maddi evrenin uhdesinde bir varlık olurdu ki; onun temeli olan “vardan yok, yoktan var olamaz” diyalektik ilkesi gereği verilecek cevap ötesine yönelik olur. O da, onun yaratıcılığı vasfına amenna der iken onu kim yarattı sorunsalını ve üstel olarak beraberinde getirir.
Ve evet varlığın üstünde olan var olamaz, varlığa içkin olan da varlığın üstünde olamaz. Bu, maddi evrenimizin tartışmaya açık olmayan temel kuralıdır. Bu koşulda ya bilinen veya bilindiği var sayılan bir Tanrıyı varlığın ötesinde çok daha farklı bir şekilde konumlandırmamız (ki bilimsel, kuşkucu ve maddi temelli zihnimiz buna el vermiyor) , ya da ona, evrenimize içkin ve kurallarına tabi ara aşamalı ve etkiyen ve etkilenen bir temel üzerinden yeni bir form (don-biçim-tezahür) vermemiz gerekiyor.
Her iki koşul da ne yazı ki sıkıntılı ve var olan Tanrı argümanına taban tabana zıt.
İyisi mi, sap ile saman, şap ile şeker yerinde özel ve güzeldir diyerek, dileyenin dilediğini tercih edebileceği bir olanak sunmalı ve inanç ile bilimi, bilim ile inancı izah etme derdine asla düşmemeli. Yolcu yolunda gerek. Hem de kendi kulvarınca… Takdir yaşamın (doğanın) pratiğinin kendisindedir… Sevgiyle…