Benciliz de ondan!
İnsanız ve bu "insan" sıfatı, beraberinde çoğu zaman "bencillik" sıfatını da getiriyor. Evrimsel sürece bakacak olursak daima daha güçlü, daha üstün olanın hayatta kaldığını görüyoruz. Bu süreçte bireyler yalnızca fiziksel üstünlükleriyle değil, sosyal hiyerarşideki konumlarıyla da avantaj elde ettiler. Başkalarını küçük düşürmek ya da kusurlarını vurgulamak gibi davranışlar, özellikle grup içinde rekabetin yüksek olduğu ortamlarda bireyin benlik değerini artırmak için ortaya çıkabiliyor. Ayrıca bu tür davranışların sonucu olan kendini üstün hissetme hissi de doğrudan beynin ödül sistemi olan dopamin salınımı ile ilişkilidir. Yani bir başkasının hatası karşısında duyulan gizli memnuniyet hissi, aslında biyolojik bir mekanizmanın ürünü!
Durum böyle olunca, üstün olduğumuzu fark ettiğimiz bir kişiye karşı bu üstünlüğü dile getirmek, onu küçümsemek ya da alaya almak bizde tatmin duygusu oluşturabiliyor. Çünkü bu, ilkel bir "kendini koruma ve öne çıkarma" mekanizmasının bir yansıması. Thomas Hobbes'un da dediği gibi, “İnsan insanın kurdudur.”[1] Hobbes bu sözüyle bizim doğamızda bencilce bir çıkar gözetiminin olduğunu yaklaşık dört yüz sene önce ifade etmiş.
Peki bu hep böyle mi sürecek? Elbette hayır. Duruma, istisnaların bilimi olan biyolojinin gözünden bakarsak, her bireyin bu eğilimleri aynı ölçüde taşımadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Hatta günümüz toplumlarını ve sosyal normları incelediğimizde, hayatta kalmak ya da kabul görmek için "üstünlük" gibi ilkel bir sıfata güvenmeye artık gerek kalmadığı sonucuna dahi varabiliriz. Sonuç olarak bu davranış, bir yönüyle doğamızda var. İnsan doğuştan bencildir, ancak bunu fark etmek ve aşmak mümkündür. Yine de bu, bir gecede gerçekleşecek bir dönüşüm değildir.
Kaynaklar
- T. Hobbes. (1651). Leviathan. Yayınevi: Hackett Publishing Company.