Kodlama dediğimiz şey, bir cihaza ne yapması gerektiğini adım adım söylemektir. Bunu ilk kez sistemli şekilde yapan kişi Ada Lovelace’tı. O zamanlar bilgisayar yoktu ama bir hesaplama makinesi üzerine çalışıyorlardı. Ada, bu makinenin nasıl işlemler yapacağını kağıt üzerinde anlatan bir dizi yönerge yazdı. Bugünkü anlamda programlama olmasa da, mantığı aynıydı. O yüzden ilk programcı olarak kabul ediliyor.
Bilgisayar dediğimiz şey aslında çok basit düşünüyor. Sadece iki şeyi anlıyor: 1 ve 0. Yani elektrik var mı, yok mu? Biz bir şey yazdığımızda – mesela bir oyun kodu ya da basit bir hesap – önce bu yazılanlar bilgisayarın anlayacağı dile çevriliyor. Bu işe derleyici ya da yorumlayıcı deniyor. Onlar bizim yazdığımızı alıp, makinenin anlayacağı hale sokuyor. Bilgisayar da o kodu satır satır okuyup gereken işlemleri yapıyor.
Bir program çalışırken aslında bilgisayar, içinde yazılmış her küçük komutu sırasıyla takip ediyor. Mesela ekrana bir yazı çıkacaksa, o yazının nerede duracağını, rengini, ne zaman kaybolacağını bile koddan öğreniyor. Bazen saniyeler içinde binlerce komutu okuyup uyguluyor. Biz sadece bir tuşa basmış oluyoruz ama arka planda her şey planlı şekilde ilerliyor.