Hz. Adem’in yeryüzüne ne zaman ve nasıl indiği, hem dinî metinlerde hem de bilimsel perspektifte tartışmalı bir konudur.
I. Kur'an’a Göre Hz. Âdem’in Cennetten Dünya’ya İnişi
Kur’an, bu "cennet"in Dünya’da mı, yoksa ahiret cenneti mi olduğunu açıkça belirtmez. Bu yüzden iki farklı yorum ortaya çıkar:
1: Cennet, Dünya üzerindeki özel bir bölgeydi (Dünya cenneti)
Âdem’in indirildiği yer, "yeryüzünde başka bir bölge" olabilir. Burada zaman farkı yoktur; olaylar Dünya zamanına göre ilerler.
2: Cennet, ahiret cennetiydi (Uluvvî cennet)
Burada fiziksel ve zamansal kurallar bizimkine benzemez. Yeryüzüne "indirilme", kelimenin mecazi/ontolojik anlamıdır. Yani daha aşağı, dünyevî bir varlık düzeyine geçiştir.
II. İncil'e göre Adem ve Havva
Eski Ahit’te (Yaratılış, Genesis 2–3) Tanrı, Âdem’i yaratır, sonra Havva’yı onun kaburga kemiğinden yaratır. İkisi de Eden Bahçesi’nde yaşar. Yasak meyveyi yerler ve Tanrı onları Eden’den kovar.
“Evcil ve yabanıl hayvanların en lanetlisi sen olacaksın, zorlukla geçineceksin, kadın doğum sancısı çekecek…” (Yaratılış 3)
İncil’deki anlatım da Dünya’nın zaten var olduğunu, Eden’in Dünya’daki bir bölge olduğunu ima eder.
III. Zaman Meselesi
Hem Kur’an hem İncil, Tanrı’nın zamanının farklı olduğunu ima eder:
“Allah katında bir gün, sizin saydığınız bin yıl gibidir.” (Hac, 22/47)
“Rab için bir gün bin yıl gibidir, bin yıl bir gün gibidir.” (2. Petrus 3:8)
Bu yüzden şu üç yorum ortaya çıkar:
1- Zaman farkı olabilir.
Cennet’te geçen kısa bir süre, Dünya’da milyonlarca yıla denk gelebilir. Bu, hem Kur’an hem de İncil'deki ayetlere göre makul bir ihtimaldir.
2- Yaratılış semboliktir.
Bazı modern İslamî ve Hristiyan teologlara göre, Âdem sembolik bir figürdür: İnsanlığın evrimle geldiği noktada bilinç kazandığı “ilk insan”. Cennetten iniş de semboliktir: insanın cehaletten bilgiye ve sorumluluğa geçişi.
3- Yaratılış gerçek ve Dünya önceden vardır.
Dünya milyarlarca yıl önce yaratılmış, Âdem çok sonradan gelmiştir. Bu durumda, Âdem’in inişi cennetten Dünya'ya değil, ruhani bir bilinç düzeyinden fiziksel varoluşa geçiştir.
Sonuç olarak, bu mesele imanla bilimin kesiştiği bir noktadadır; kesinlik değil, anlam arayışı mühimdir.