Sizin gibi başka bir çok kişi benzer bir senaryoyu dillendiriyor, bundan endişe ediyor ve elbette bu haklı bir endişe. İnsan doğaya zarar veriyor, gün gelecek dünya yaşanır bir yer olmayacak, canlılar yok olacak, böylece dünya mahvolacak.
Ancak bu endişe tamamen insan odaklı bir endişe, kendi içinde algı kırılmaları ve mahvolma gibi, olumsuz anlamlı kasıtlar da içeriyor. Bu kırılmaları ve insan merkezli yorumları açık edersek aslında sorunuz otomatik olacak cevap bulacak.
Bir kere Dünya bizim ölçeklerimize göre devasa bir ateş ve kaya parçası. Onun üzerinde yaşam varmış, yokmuş bunun, onun varlığı ile pek de ilgisi yok. Yani Dünya'da yaşam varmış yokmuş ne fark eder? Buna göre de Dünya'nın üzerindeki yaşamın yok olması, olumsuz bir olay ve durum mudur, bunu düşünmek lazım. Sorunuzdan anladığımız kasta göre sizin kabullerinizde Dünya, üzerinde yaşam var olduğu sürece değerli, güzel. Yaşam yok olursa bozulmuş, yaşam tekrar inşa edilirse düzelmiş oluyor. Bu ayrım aslında bir yanılsama. Yaşam odaklı bir yanılsama. Yaşamın önemli, değerli bir şey olduğu ön kabulü ile geçerli olan bir görüş bu. Elbette henüz evrende, dünyadakinden başka bir yaşamın varlığını görmediğimiz için bu bakışınızda haklı olabilirsiniz ama okyanustan alınmış bir bardak suda yaşam aramak ve o bardak suyun içerisindeki tek bir su molekülünün yaşam içerip içermediği konusunda endişe duymak aslında pek de anlamlı olmayabilir. Yaşam tamamen kimyasal süreçlerin ortaya çıkardığı ve uygun şartlar mevcut olduğunda her şekilde ortaya çıkan gayet de önemsiz ve değersiz bir şey olabilir. Buna emin değiliz. Bu bir...
İkincisi Dünya, 4,5 milyar yıllık tarihinde sayısız sebep ve etki ile büyük sarsıntılar yaşadı. Yer yüzündeki yaşam, defalarca kez yüksek oranda yok oldu zaten. Milyonlarca tür yok oldu, nesilleri tükendi. Bunu biz yapmadık. Doğa yaptı. Yani doğa, insanoğlundan çok daha acımasız aslında. Demek ki doğa, kendisini, ürettiği sayısız türü, zerre kadar önemsemeyip yok edebiliyor. Temizliyor, yeniliyor, dönüştürüyor vs. Bu anlamda yaşam zaten pek de kırılgan ya da varlığı korunması gereken bir şey gibi görünmüyor.
Üçüncüsü yaşam denince de nedense dediğim gibi hep insan odaklıyız. İnsana dokunan, insana yarayan, onun faydasına olan şeyleri doğa ve canlılık olarak kutsayıp koruyoruz aslında. Doğa denince akla deniz, ırmaklar göller, yeşillikler, çiçekler, sevimli hayvanlar vs. geliyor. Çöl doğa değil mi? Tüm dünya bir çöle dönüşse orada doğa yok mu? Akrepler ve yılanlar dünyadaki baskın tür olsa orada da bir yaşamdan söz edemez miyiz? Dünyanın sıcaklığı artsa ve insanın yaşayamayacağı bir seviyeye gelse ama bu değişime ayak uyduran başka türler evrimleşse ve dünyaya hâkim olsa orada da bir yaşam ve doğa yok mudur? Yani doğa, yaşam, canlılık vs. derken hep insan odaklı, insanın varlığını sürdürebileceği türde bir doğal düzenden bahsediyor gibiyiz. Yakın zamanda popüler olan çevrecilik, dünyayı kurtarma, doğal yaşam vs. gibi olgular dünya, doğa ve dünyadaki yaşamla mı ilgili yoksa sadece insanın yaşamı ve insan odaklı yaşamla mı ilgili Bu ayrıma dikkat etmemiz gerekiyor.
Dördüncüsü insanı, diğer canlılardan ayıran ve evrimsel gelişmişlikte üst sıralara taşıyan vasfı düşünmek. Yer yüzündeki en zeki tür biziz. Ama bu vasfımız bizim sürekliliğimizi mi sağlayacak yoksa yok oluşumuzu gerçekleştirecek evrimsel bir vasıf mı olacak, buna emin değiliz. İnsan düşünerek dünyayı, kendisi için yaşanamaz hâle getiriyor. Bugün insan yaşamına zarar veren ne varsa o, düşünme sonucu ortaya çıkmış şeyler. Savaşlar, endüstri, teknoloji, atom enerjisi, tüketim toplumu dinamikleri, kapitalizm... Hepsi düşüncenin eseri. Dünya bir gün, insan için yaşanamaz hâle gelecekse bu, bunlar sayesinde olacak. Yani denebilir ki insan bir tür olarak zeki bir tür olmayıp gerizekalı kalsaydı, evrimsel sıralamada üstlere çıkmayıp ortalarda olsaydı belki de ömrü daha uzun olurdu. Çünkü karıncaların yer yüzündeki popülasyonları, varlık süreleri insana göre kıyaslanamayacak kadar daha fazla. Yani diyorum ki bırakın insan varlığını yok etsin zaten. Ayırt ediciliği düşünme olan bir tür, bu ayırt ediciliğini kullanarak kendisini yok ediyorsa bırakın etsin. Çünkü o tür zaten var olmayı hak etmiyordur.
Buradan da beşinci maddeye geçiyoruz. Düşünme sayesinde evrimsel sıralamada kendimizi üstlerde konumlandırıyoruz değil mi? Bu da devasa bir yanılsama. Çok kısa açıklamayla insanın yer yüzündeki varlığını silmek hayli kolaydır. Tek bir göktaşı, tek bir virüs, çok da sarsıcı olmayabilecek iklim salınımları, yer yüzünde gerçekleşebilecek birazcık radyasyon artışı tüm insan türünü yer yüzünden siler. Yani insanın kendi kendisini yok etmesine pek de gerek olmayabilir. İnsan aslında yer yüzündeki en kırılgan türlerden biri. Ancak... Bu saydığım etkilerden hiç biri, karıncaları yok edemez. Yani aslında karıncalar insandan defalarca kat daha güçlü bir türdür. Buna göre de sizin söyleminizle insanı yok edecek bir değişime mahvolmak demektense karıncaları yok edecek bir sarsıntıyı mahvolmak olarak nitelemek çok daha isabetli olur. İnsanı, küçük bir dürtme bile yok eder çünkü. Yer yüzündeki sayısız tür, İnsanı yok edecek "sarsıcı" küresel değişimi fark etmez bile. Şimdi hangi tür daha gelişmiş? Hangi tür daha güçlü? Hangi tür daha "ileride?"
Bu sohbeti saatlerce sürdürebiliriz. Temel mesele şu: Yaşam, insan, doğa, sandığımız kadar değerli ya da önemli olmayabilir. Dünyada olan bitenleri insan odaklı değerlendirmek pek de isabetli bir bakış olmayabilir. İnsan zaten kendini yok edecekse başına gelecekleri hak ediyor olabilir. Düşünme vasfı ile kendi varlığını tehdit ediyorsa bir zahmet biraz da dürüst olup ne kadar aptalca tercihler yaptığını fark edebilir.
Ama bence insanoğlu bunu yapmayacak. Çünkü henüz evrimsel olarak yeterince ileride değil ve o seviyeye asla da çıkamayacak.
Bekleyelim görelim...
Umarım bir pencere açabilmişimdir. Sağlıcakla...