Merhaba, sorun çok kıymetli.
İnsanın dikkatini çekiyor, gerçekten de bilimin önündeki engel ile dini inanç arasında bir korelasyon var gibi duruyor. Burada temel taşından başlayıp tümevarım yapalım; "inanç" kavramı ilk adımımız olsun. İnanç dediğimiz şey bir şeye bağlılığı ifade eder. TDK'da da "Bir düşünceye gönülden bağlı bulunma; itikat:" olarak geçer.[1] Dolayısıyla bu kelime genel olarak dinden öte birçok şeye inanmayı içerir. Ancak inanç yoğunlaştıkça dinlere doğru yönelmeye başlarız. Çünkü kör inanç, biat etmeyi gerektirir; sorgu sual sürecini tamamlayan bir inanç, kendi nirvanasına ulaşmıştır diyebiliriz.
İnancın çok yoğun olduğu yerde fanatiklikten bahsedebiliriz. Birçok şeyin fanatiği olan insanları hepimiz biliyoruz. Kimisi bir spor takımına fanatiktir, kimisi bir siyasi görüşe, kimisi de kişinin fanatiği olur. Fanatiklik dediğimiz şeyin odak noktası bir ögedir. İşte bu noktada çağlar süren din ve bilim ilişkisine bakmak gerek. Zamanında din dogması altında olan ülkeler bilimin ilerlemesini elbette istemedi. Çünkü bu sorgulamak demekti, inanmamak ve belki de isyan etmek anlamına geliyordu. O zaman için fanatik insanlar ya dinin fanatiğiydi, ya din insanının ya da kraliyetin. Tamah etmek, olanla yetinmek ancak inanan kişilerin gösterebileceği bir davranıştı. Sorgulayan insanlar arttıkça olanla yetinen insan sayısı azalacak, belki de yönetimde aktif olarak bulunan din insanlarının sahip oldukları bütün ayrıcalıkların ellerinden alınmasına sebep olacaktı.
Değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu biliyoruz. Zamanla insanlar sorgulamayı inanmaya yeğlemeye başladılar. Böyle durumlarda tek bir sesin çok yüksek çıkması, diğer sessizlere yol gösterir. Böylece dinin insanlarda sebep olduğu pusmuşluk kalktı, yerini özgürlüğe bıraktı. Aslında yükselen şey bilim olmadı, sadece bilime giden yol açıldı. Tercih etmek isteyen kişiler bilime yönelebildi. Bilim insana doğruyu sundukça bilime olan "inanç" da artmaya başladı.
Sonrası biraz trajikomiktir fikrimce. Çünkü insanlar dinin dayattığı doğruların gerçekle örtüşmediğini, sadece diktatörlük olduğunu düşünüp bilimin sunduğu gerçek ve doğru içerikli önermelere yönelmeye başladılar. Bu öyle bir hal aldı ki bilimin sorgulama temelli yapısı yerini inanca bıraktı. Kimileri tarafından bilimsel her bir bilgi katıksız doğru olarak kabul edildi, yanlışlanamazdı. Bu kimselere baktığımızda aslında başa dönüldü, tarih tekerrür etti. Bilimin insana sunduğu sorgulama lüks haline geldi. Bilim tek gerçek yol, tek doğru olarak bir süre daha devam etti. Kimileri de bunu fark etmiş olacak ki, bilimin yapısına ters düştüğünü savundu. "Eğer bilime de dine inandığımız gibi inanırsak, hiçbir şeyi değiştirmemiş oluruz" dediler.
Kısaca, insanın gelişim yolunu kapatan şey ne din ne de bilimdir; inançtır. Her ne kadar masum görünse de, güzel olduğu kadar risklidir.
Madalyonun diğer yüzüne bakmakta her zaman fayda var.
Bilim felsefesine yönelik genel bilgiler için şu web sitesi incelenebilir; https://www.felsefe.gen.tr/bilim-felsefesi-nedir/
Daha derin okumalar için;
Türkçe Kaynak
-Yıldırım, C. (1995). Bilim Felsefesi. Remzi Kitabevi, İstanbul.
-Kuhn, T. S. (1982). Bilimsel Devrimlerin Yapısı. Alan Yayıncılık, İstanbul.
İngilizce Kaynak
-Ladyman, J. (2002). Understanding philosophy of science. Routledge, London.
-Godfrey-Smith, P. (2009). Theory and reality: An introduction to the philosophy of science. University of Chicago Press, Chicago.