Modern fiziğin belki de en kafa karıştırıcı, ama aynı zamanda en büyüleyici alanı kuantum mekaniğidir. Bu teori, bir parçacığın aynı anda birden fazla yerde olabileceğini, gözlem yapmadan bir şeyin kesinliğinden söz edilemeyeceğini ve evrenin temel düzeyde mutlak değil, olasılıklara dayalı işlediğini söyler. Kulağa bilim kurgu gibi gelse de, bu gariplikler bütünü laboratuvarlarda defalarca test edilmiş, doğruluğu kanıtlanmış bir fizik kuramıdır. Kuantum mekaniği yalnızca bir fizik teorisi değil; doğaya bakışımızı, kesinlik anlayışımızı ve hatta gerçeklik kavramımızı sarsan bir düşünsel devrimdir. Peki, bu “belirsizlik” ne anlama gelir? Ve neden klasik fiziğin kesinliğinden böylesi bir olasılıklar dünyasına geçmek zorunda kaldık?
19.yüzyılın sonunda fizikçiler, doğayı bütünüyle açıklayabileceklerini düşündükleri klasik fiziğin zaferini ilan etmişti. Newton’un hareket yasaları, Maxwell’in elektromanyetik kuramı ve termodinamik yasalarıyla evrendeki her şey açıklanabilir görünüyordu. Ancak bu görünüm, 20. yüzyılın başında bir dizi beklenmedik deneysel bulgu ile çatırdamaya başladı.