Ve tekrardan "kaderin cilvesi" tanımına uyan bir biyografi filmi. Trajedi, gariplikler, hüzün ve romantizm barındıran gerçek bir öykü. Zaten sanatla ilgili bir insanın hayata kattığı romantizmi ne geçebilir ki! Müziğin notaları gibi hayatla ahenk içinde olmak başka bir şey olsa gerek.
Gerçek bir yaşantı üstünde yorum yapmaktan ziyade film üzerinde ve aktarılabildiği kadarıyla hissettirdikleri ve kişisel yorumumu açıklamak isterim. Aslında hayat her şeyi olması gerektiği gibi ve olması gerektiği sırada veriyor bizlere. Sefil olmanız gereken zamanda sefil, hasta olmanız gereken zamanda hasta ve güçlü olmanız gereken zamanda güçlü rolleriyle oynuyorsunuz perdedeki rolünüzü. Başrol misali. Zaten rolünüzü olması gereken zamanda oynamamak bozmaz mıydı ahengi! İşte hayata bu açıdan bakmak hoşuma gidiyor benimde. Bunların tümünü yaşayıp, silkelenip, sarsılıp ve özünüzü koruduğunuzda filmin sonu gibi oluyor her şey.
Bir piyano sonatı ve sizin hikayeniz, notalarınız. Kayıplarınızla, pişmanlıklarınızla, kararlarınızla ve içinizdeki romantizmle. Her ne anda ve halde olursa olsun tek yapabildiğiniz şeye kıymet verin. Parmaklarınız yara bere içinde bile olsa o tuşlara basın.