Diana karakterinin bir kadın olarak hoşuma gitmemesi elimde değil gibiydi. Bunun sebeplerinden biri ve en önemlisi gücü ve savaşçı ruhuydu kesinlikle. Bu da çoğumuzda olmayan ama Diana'da oldukça bulunan erkeklere karşı olan fiziksel gücü ve üstünlüğüydü. Herkese karşı güçlüydü tabii ama bunun erkeklere karşı olan tarafı daha çok hoşuma gidiyordu. Aynı zamanda sevdiği adam Steve'e olan aşkı ve sadakati ön plandaydı oldukça. Sadakati benim için çok daha ön plandaydı ve aslında Diana'yı gözümde daha da büyüten bir detaydı. Benim gözümde küçük ama güzel detayların birleşerek oluşturduğu bir karakter Diana. Tabii onu canlandıran kişi, Gal Gadot'un da karakteri ve böylece filmi sevebilmemde büyük faydası var. Oyuncu kesinlikle Diana'yı yansıtmış, ya da (çizgi romanları okumadığım için) yansıtmamışsa bile yeni bir şeyler ortaya koymuş. Tabii benim için filmin en can alıcı noktası olan Steve ile Diana'nın ayrılık sahnesi ise içimde bir burukluğa sebep oldu. Keşke ayrılmasalardı, bir yolu olsaydı dedim bende tıpkı Diana gibi. Bunların hepsini daha da can acıtıcı kılan ise buydu aslında. Diana, ısrarla bir yolunu bulmaya çalıştı, gerçeğe karşı isyan etti ve belki de durumlar o kadar kötüye gitmeseydi ısrarla isyanına devam edecek, belki de güçlerini bile feda edecekti. Bu tam da ondan beklenebilecek bir hareket olurdu. Hatta durumun kötülüğü göz önüne alınmazsa bunu kesinlikle yapacağını biliyorum ve bu da aslında filmin Diana'yı bize ne kadar da benimsettiğini gösterebilir. Özetle, bu film tam da bana göreydi. Yani benim gibi düşünenlere göre de öyleydi.