Filmi az önce izledim, hazır yeni izlemişken buraya da yorumlarımı yazmak istiyorum. Birçok alanda farklı ödüller alan bir film Minari. O yüzden de merak edip bir şans vermek istedim filme.
Film 80'li yıllarda Amerika'ya göç eden Güney Koreli bir aileyi konu alıyor. Bir aile dramı filmi. Korede yaşadıkları ekonomik sıkıntıdan dolayı göçebe bir hayat sürüyorlar. Tabii ki geldikleri Amerika'da da onları kolay bir hayat beklemiyor. Kırsal bölgede bir ailenin yaşayabileceği zorlukları göz önüne sunuyor film. Anne ve baba maddi geçinimlerini civcivleri cinsiyetlerine göre ayırdıkları bir işte çalışarak kazanıyorlar. Bu işe de "seksörlük" adı veriliyormuş, film sonrası öğrendim ben de. Anne ve babanın erkek küçük çocukları David, kalp hastası. O yüzden zaten Amerika'ya gelmek zorunda kalıyorlar.
Ailenin yaşam zorlukları devam ederken aniden babaanne karakteri giriyor olayın içine. Babaannenin gelmesiyle birlikte de film yavaş akmasına rağmen merak unsurlarını yavaş yavaş izleyiciye sunmaya başlıyor. Baba bir yandan civciv işine devam ederken bir yandan da tarım işine başlıyor ve tarım işinden parayı bulmayı umut ediyor. Fakat anne bu konuda ümitsiz, az bir paralı varken böylesi riskli bir işe kalkışmak istemiyor.
Babaanne ile evin küçük çocuğu David'i sürekli yan yana izliyoruz. Babaanne David'i deri kenarına götürerek filme de ismini veren Minari bitkisiyle tanıştırıyor onu. Su kenarında Minari bitkisini yetiştirmeye başlıyor. Filmin isminden de olsa gerek filmi sanki oradaki Minari bitkisiymişiz gibi izliyoruz. Uzaktan ve sessizce...
Film 2 saat, izlerken yer yer sıkıldım da açıkçası. Film bittiğinde ise "Ee, bu film bize neyi anlatmak istedi?" sorusunu sordum kendime. Sadece aile draması izleyeceğimi düşünmemiştim. Film sinematografik açıdan iyi. Arkadaki ekip geniş ve güzel hazırlanmış. Fakat beni çok da etkileyen bir film olmadı. Hayatın gerçeklerinden zaten farkındaydım, film de onu tekrar hatırlattı sadece. Puanım: 6/10