İlk olarak, romanın kahramanı Ali Bey’in gözünden bakıldığında, onun naif, dünyayı romantik bir gözle gören ve hayatın gerçeklerinden uzak bir genç olduğu hissedilir. Ali Bey, ilk aşkı olan Mahpeyker’e karşı duyduğu tutkulu hislerle adeta büyülenmiş bir hâlde hayatının en önemli yol ayrımına girer. Bu noktada, bir insanın gözünden bakıldığında Ali Bey’in içine düştüğü durum, kalbiyle hareket eden bir bireyin aklını nasıl kaybettiğine tanıklık etmektir.
Ali Bey için Mahpeyker, başta güzelliği ve cazibesiyle ideal bir aşk nesnesi gibi görünür. Ancak, insan gözünden bakıldığında burada büyük bir hata vardır: Ali Bey, Mahpeyker’i tanımadan ona kendini kaptırmıştır. Bu durum, bir insanın hayatında yaptığı aceleci ve duygusal kararların ne denli yıkıcı olabileceğinin bir göstergesidir.
Sonrasında Dilaşub karakteri devreye girer. Dilaşub, Ali Bey’in gerçek sevgiyi bulabileceği kişi olmasına rağmen, Ali Bey bu gerçeği göremez. Çünkü insan doğası gereği, genellikle huzuru ve sadeliği değil, tutkuyu ve karmaşayı arar. Bu noktada, okuyucu olarak insanın, Ali Bey’in ne denli büyük bir gaflet içinde olduğunu fark ederiz. Mahpeyker’in ihanetleri ve çevirdiği entrikalar, Ali Bey’in dünyasını altüst ederken, aslında ona hayattaki “uyanışı” getirir.
İlk olarak, romanın kahramanı Ali Bey’in gözünden bakıldığında, onun naif, dünyayı romantik bir gözle gören ve hayatın gerçeklerinden uzak bir genç olduğu hissedilir. Ali Bey, ilk aşkı olan Mahpeyker’e karşı duyduğu tutkulu hislerle adeta büyülenmiş bir hâlde hayatının en önemli yol ayrımına girer. Bu noktada, bir insanın gözünden bakıldığında Ali
... Daha fazla göster