Isaac Newton'ın başta Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri adlı eseri olmak üzere fizik dünyasına katkıları inanılmaz büyüktür. Sırf bu yüzden bile en büyük fizikçi ünvanını taşımayı da hak eder Newton. Ama benim gönlümde Albert Einstein'ın yeri bambaşkadır...
Newton'un fiziği 300 yıl boyunca fizikçileri hiç yüz üstü bırakmadı, yüzleri güldürdü, keşiflerin ardı arkası kesilmedi. Ta ki Merkür'ün yörüngesinde bir sorun fark edilene dek. Allah allah ya... Ulan bu gezegen neden Newton yasalarını dinlemiyor? Yörüngesindeki sapma da neyin nesi? Biz Neptün'ü aynı fizikle "Gökyüzünde şu uzaklıkta, şu kütlede bir gezegen olması gerekir ki Uranüs'ün yörüngesindeki bu sapmayı açıklayabilelim..." diyerek nokta atışıyla keşfettiğimize göre, herhalde Merkür civarında başka bir kütle olmalı ki Merkür'ün yörüngesindeki bu anomali açıklanabilsin. Ama oralarda hiçbir şey yok! E ama nasıl? Yoksa Newton fiziği yolun sonuna mı geldi?
Albert Einstein 1905 yılında daha 26 yaşındayken Özel Görelilik Kuramı'nı ortaya koyarak, fizikçilerin belki de karşı karşıya geldiği en büyük problemlerden birini açıklamak için ilk adımını attı. Bu kuramda zamanın göreliliğini, ışık hızının (c) bütün gözlemciler için sabit olduğunu ve kütle ile enerjinin denkliğini ileri sürerek, bugün popüler kültürün de önemli bir parçası haline gelmiş o meşhur formülünü fiziğe tanıttı: E = mc²...
Ancak Merkür'ün yörüngesindeki problemi açıklamak için 11 sene daha beklemesi gerekecekti. Einstein uzun çalışmalarının ardından nihayet 1916 yılında kuramını genelleştirerek Genel Görelilik Kuramı'nı yayımladı. Bu kuram, uzay-zamanın yapısını açıklıyor ve zamanı dördüncü boyut olarak tanıtıyordu. Genel Görelilik, temelde zamanın da bir boyut olarak ele alındığı bir kütleçekim teorisi de sunduğu için bir nevi Newton'un kütleçekim teorisinin gelişmiş haliydi. Einstein, Merkür'ün yörüngesindeki sapmanın, kuramının öngördükleriyle kusursuz bir şekilde örtüştüğünü farketti ve fizikte "Mercury's perihelion problem" olarak geçen problemi çözmeyi başardı.
Albert Einstein aynı zamanda kuantum fiziğinin de kurucularındandır. Fakat kendisi kuantum fiziğinin olasılıkçı doğasından nefret etmiş ve evrenin deterministik olması gerektiğine inanmıştır. Bu hislerini defalarca "Tanrı zar atmaz." şeklinde de dile getirmiştir.
Hatta daha da ileri giderek, meslektaşları Rosen ve Podolsky ile kuantum fiziğinin henüz tamamlanmadığını ve olasılıkçı doğasının absürtülüğünü göstermek için kuantum dolanıklığı fikrini ortaya koymuştur. Kuantum dolanıklığın saçmalığı ve korkutuculuğunu da "spooky action at a distance" şeklinde ifade etmiştir.
Albert Einstein 1955'te yaşamına veda edene kadar fiziğe katkı sunmaya devam etti. Kuantum dolanıklığının 1972 yılında deneysel olarak kanıtlanışına da maalesef tanık olamadı. Acaba olsaydı neler düşünürdü? Ancak Einstein sadece bu konuda yanılmadı. Gelelim kozmolojik sabite...
Einstein, Genel Görelilik Kuramı'nı yayımladıktan sonra kuramının statik evren modeline uymadığını farketti. Kendisi evrenin başının veya sonunun olmadığına, durgun olduğuna inanıyordu. Ama formülleri tam tersini öngörüyordu. Bu yüzden 1917 yılında denklemlerine bir 'kozmolojik sabit' ekleyerek formüllerini düzelttiğini düşündü. Einstein daha sonra bunu en büyük hatası olarak nitelendirecekti...
1929 yılında Edwin Powell Hubble, uzak galaksilerin ışığının kırmızıya kaydığını gözlemledi. Bu gözlemlerini evrenin genişliyor olmasıyla açıklanabileceğini fark etti. Bu ne anlama geliyordu? Eğer evren genişliyorsa bir başlangıcı olmalı...
Bu muazzam keşif sonrasında Einstein, kuramının başından beri zaten doğru olduğunu, kozmolojik sabite gereksinim duymadığını anladı ve bu sabiti kuramdan söküp attı. Bugün Özel ve Genel Görelilik kuramları hâlâ kusursuz bir şekilde çalışıyorlar...
20. yüzyılın en büyük fizikçisi olsan dahi his ve inançların matematiksel gerçeklerin önüne geçebiliyor...
NOT: Bugün günlük hayatımızda hâlâ Newton fiziği kullanıyoruz. Çünkü düşük hızlarda ve kütlelerde Newton fiziği ve Einstein fiziği aynı çalışıyor. Ancak GPS uyduları gibi hızlı cisimlerin Dünya ile senkronize kalabilmesini Einstein fiziğine borçluyuz...