Pink Floyd'un 1979'da çıkardığı efsanevi konsept albümünün sinemaya uyarlanmasıyla ortaya çıkan The Wall, anlaması ve anlatması zor, ama hissetmesi fazlasıyla kolay bir eser. Ve bu bence filmi albümün kendisi gibi eşsiz ve etkileyici kılıyor. Görünürde birbirinden bağımsız birtakım sahnenin şarkılarla örülmesiyle adeta bir buçuk saatlik bir müzik klibi gibi tanımlanabilecek The Wall, her izleyiciye katmanlı bir deneyim ve farklı anlamlar sunuyor.
Filmin senaryosu, Pink Floyd’un o dönemde beyni hâline gelen Roger Waters tarafından kaleme alınırken, yönetmen koltuğunda Alan Parker oturuyor. Hikaye; albümde olduğu gibi hayatı rayından çıkmış, uyuşturucu batağına saplanmış ve giderek dünyaya yabancılaşan bir rock yıldızı olan Pink’in zihninde geçen içsel bir yolculuğu konu alıyor. Karakter, Waters’ın hayatından ilham alınarak yaratılmış olsa da, Pink karakterini izlerken grubun erken dönemlerinde daha ön planda olan Syd Barrett'ın yaşadığı zihinsel çöküş ve yabancılaşmanın etkileri de belirgin bir şekilde hissediliyor.
Ancak bu filmi yalnızca biyografik bir anlatı ya da sistem eleştirisi olarak görmek eksik olur. The Wall, ne tam anlamıyla bir film ne de alışıldık bir müzikal. Kendi türünü yaratan, görsel ve işitsel olarak başlı başına bir deneyim. İzlerken yoğun duygulara kapılıyorsunuz ama aynı zamanda kafanızda birçok soru beliriyor: Bu sahnelerin bağlantısı ne? Animasyonlar ne ayak? Bu şey kuş mu, uçak mı? Bu laleler neden birbirini yiyor? Bu canavarlar neyin nesi? Anlamlandırması ve yorumlaması kişiye kalmış.
Eserde unutulmaz pek çok sahne var. Artık her In the Flesh ve Run Like Hell dinlediğimde o korkunç koroyu, Comfortably Numb'da Pink'in çimlerde koşuşunu ve minik fareyi, Bring the Boys Back Home'da Pink'in istasyonda babasını arayışını, Mother'da Pink'in dans edişini, Goodbye Blue Sky'da o kuşu/uçağı hatırlayacağım.
The Wall bir sistem eleştirisinden, yalnızlık baladından, toplumdan soyutlaşma temsilinden bence çok daha fazlası. Bu eserden ve genel olarak Pink Floyd'dan herkes, her yaşta, farklı anlamlar çıkarabilir, farklı duygular hissedebilirler. Sonuçta bizi biz yapan deneyimlerimiz, her birimiz farklı deneyimleriz...
Waters'ın "The Wall" vizyonunun gözlerinizin önünde canlandığını görmek için bütün Pink Floyd'cular bu eserde toplanmalı. Yıkın duvarlarınızı!
***
Gördüğüm kadarıyla Pink Floyd seven pek çok kişi bu filmden bihabermiş. Açıkçası filmi ben de birkaç hafta önce keşfettim. Başlangıçta konser kaydı olduğunu sandım ama adamlar bayağı film çekmişler.
Pink Floyd'a ve tarihçesine genel olarak hakim olsam da diskografisine henüz o kadar da hakim değilim. Grubu ilginçtir ki Dune ile beraber 2020 sonunda keşfetmiştim. Dune'un ilk fragmanında Eclipse parçası çalıyordu. Daha sonradan öğrenmiştim ki Villeneuve, Pink Floyd'u fragmana Jodorowsky'ye hürmeten koymuş. Çünkü Jodorowsky ta 70'lerde Dune'u filmleştirme planları yaparken kafasında müzikler için Pink Floyd varmış. The greatest movie never made!
O süreçten bu yana The Dark Side of the Moon'dan başlayarak, The Wall ve Wish You Were Here albümlerini dinledim. Animals, The Final Cut ve ilk albümlerini de ara sıra ziyaret etsem de 4 yıl geçmesine rağmen onlara hâlâ yeterince hakim değilim. Ancak bu eserle beraber Pink Floyd damarımın fena hâlde kabardığını söyleyebilirim.
"Hey teacher! Leave us kids alone!"