Aynalar Cehennemi: Ana karakter, hayatını aynalarla çevrili bir ortamda geçiren ve farklı açılardan kendi yansımalarını gözlemlemekten büyük bir zevk alan bir kişidir. Bu ilgi zamanla bir takıntıya dönüşür ve karakter, kendisini tamamen aynaların esiri haline getirir. Öykü, karakterin bu obsesyonunun sınırları zorlamasıyla, gerçeklik algısının nasıl bozulduğunu ve kendi yarattığı bu "aynalar cehenneminin" onu nasıl tecrit ettiğini işler. Öykünün zirve noktasında, karakterin deliliğinin geldiği son aşamada, kendisini tamamen aynalardan oluşan küresel bir yapının içine hapsetmesi ve bu yapının içinde yaşamını sürdürmesiyle, takıntının ulaştığı ürkütücü boyut gözler önüne serilir.
İnsan Koltuk: Edogawa Ranpo'nun "İnsan Koltuk" (Ningen Isu) adlı kısa öyküsü, okuyucuya gönderilen bir mektup aracılığıyla anlatılan, saplantılı bir zihnin ve sıra dışı bir eylemin hikayesidir. Öykü, siyasetçi eşi ve aynı zamanda bir yazar olan Yoshiko adlı kadının, kendisine gelen deneme yazılarını okumasıyla başlar. Bu denemelerden biri başlığı olmaksızın dikkatini çeker. Mektup, kendisini bir mobilyacı olarak tanıtan bir adam tarafından yazılmıştır. Adam, koltuk yapma sanatına karşı duyduğu yoğun zevkin zamanla bir takıntıya dönüştüğünü, ancak elde ettiği maddi ve manevi tatminin azaldığını anlatır. Bu durum onu, bir otel için yaptığı özel bir koltuğun içine kendisinin sığabileceği bir boşluk bırakarak hırsızlık yapmaya yöneltir. Planı başarılı olur ve adam, yaptığı koltuğun içine saklanarak otelde gizlice yaşamaya başlar. Başlangıçta sadece değerli eşyaları çalmayı planlarken, zamanla koltuğa oturan insanların seslerini, dokularını ve kokularını deneyimlemekten sapkın bir zevk almaya başlar. İnsanları oturdukları sırada adeta yargılar, test eder ve ölçer. Bu durum uzun bir süre devam eder; hatta koltuğa oturan dansçı bir kadına karşı hisler bile geliştirir. Ancak otel, mali nedenlerle Japon bir şirkete satılır. Yeni şirket, oteli geleneksel bir eve dönüştürmeye karar verir ve fazla mobilyaları satılığa çıkarır. Bu süreçte söz konusu koltuk, Yoshiko'nun evine gelir. Yıllardır bu mektubu okurken oturduğu koltukta aslında gizemli mobilyacının saklandığı ortaya çıkar. Adam, mektupta kimliğini ifşa eder ve eğer Yoshiko da isterse, kapıya normal bir ziyaretçi gibi gelip kendisiyle görüşebileceğini belirtir. Yoshiko, mektubu okurken zaten odasından başka bir odaya geçmiştir. Mektubu bitirdiğinde büyük bir şok yaşar. Tam o sırada, aynı adresten ve aynı isimden yeni bir mektup gelir. Bu mektupta adam, daha önceki mektupların yanlış zamanlarda gönderildiği, bir hata olduğu için özür diler ve asıl önceki mektubun göndermek istediği kısa hikaye olduğunu söyler.
O-Sei Sahnede: Edogawa Ranpo'nun "Osei Sahnede" adlı kısa öyküsü, aldatma, intikam ve toplumsal gözlem temalarını işleyen karanlık bir dramdır. Hikaye, hasta bir adam olan Kakutarō ve onun şehirden bir adamla ilişkisi olan karısı Osei arasındaki karmaşık dinamiklere odaklanır. Çevrelerindeki komşular ve aile, Osei'nin sadakatsizliğinden haberdardır, ancak çiftin Shohei adında küçük bir çocukları olması durumu daha da karmaşık hale getirir. Dönemin yasalarına göre, çocuğun babanın yanında kalması gerekmektedir, ancak Kakutarō'nun sağlık durumu hem annelik hem de babalık yapmaktan ziyade yalnızca babalık yapmaya bile elverişli değildir. Bu durum karşısında herkes olayı görmezden gelmeyi tercih eder. Bir gün Osei, yine süslenip şehre giderken, hasta baba ve çocuk yalnız kalır. Kakutarō, oğlunun arkadaşlarını eve çağırmasına izin verir ve çocuklar evde oyunlar oynar. Aldatıldığının farkında olan Kakutarō, çocuklarla sahte bir mutluluk içinde vakit geçirmeye çalışır. Birlikte saklambaç oynamaya karar verdiklerinde, Kakutarō önce bir dolaba, ardından da içindeki bir sandığa saklanır. Ancak sandığın kapağı sıkışır ve içeriden açamaz. Ne kadar ses çıkarma çabalasa da kimse onu duymaz; çocuklar oyundan sıkılıp evden ayrılırlar. Osei eve döndüğünde kimseyi bulamaz ve hizmetçilere çocukların oyun oynadığını öğrenince rahatlar. Onlara çocukları aramasını söyler. Kısa bir süre sonra şans eseri Kakutarō'nun sandığın içinden gelen kısık sesini duyar. Sandığa yaklaşıp durumu anlar ve kapağı açar. Ancak onu açar açmaz kapatır ve kilitler. Osei, kocasını bile isteye sandığın içinde ölüme terk eder; olay yerinde başka bir görgü tanığı yoktur. Kakutarō içeride can verir. Akşam olduğunda, Osei, kocası için endişelenmiş gibi davranarak mükemmel bir tiyatro sahnesi sergiler ve cesedin bulunmasını sağlar. Olayla ilgili bir soruşturma başlatılır, ancak hiçbir kanıt bulunamaz. Tek ipucu, Kakutarō'nun ölümünden kısa süre önce sandığın kapağının içine "Osei" adını kazımış olmasıdır. Bu olayın ardından Osei, gösterişli bir şekilde sevgilisinden ayrılır ve çocuğunu da alarak uzaklara taşınır. Öykü, insan doğasının karanlık yönlerini, aldatma, kıskançlık ve acımasızlık temalarını, Ranpo'nun karakteristik psikolojik derinliğiyle işler.
Aynalar Cehennemi: Ana karakter, hayatını aynalarla çevrili bir ortamda geçiren ve farklı açılardan kendi yansımalarını gözlemlemekten büyük bir zevk alan bir kişidir. Bu ilgi zamanla bir takıntıya dönüşür ve karakter, kendisini tamamen aynaların esiri haline getirir. Öykü, karakterin bu obsesyonunun sınırları zorlamasıyla, gerçeklik algısının nası
... Daha fazla göster