Anton Çehov’un “Altıncı Koğuş” adlı eseri, bir akıl hastanesinde geçen derin bir insanlık ve toplum eleştirisidir. Çehov, bu kısa romanında, bir köy hastanesinin akıl hastaları için ayrılmış bölümü olan Altıncı Koğuş’ta yaşanan olayları ve bu koğuşta bulunan doktor Andrey Yefimiç’in içsel yolculuğunu anlatır. Yefimiç, görevini mekanik bir şekilde yerine getirirken, zamanla hastalarla, özellikle de Ivan Dmitriç ile derin felsefi sohbetlere dalar. Bu sohbetler, Yefimiç’i hayatını ve çevresindeki dünyayı sorgulamaya iter, ancak bu sorgulama, doktor için hiçte iyi olmayacaktır.
Çehov, bu eserinde, akıl hastalığı kavramını, toplumun dayattığı normlar ve bireyin içsel özgürlüğü arasındaki çatışmayı ele alırken, aynı zamanda toplumun duyarsızlığına, bürokrasiye ve insan hayatının değersizleştirilmesine de güçlü bir eleştiri getirir. Normalliğin toplum tarafından tanımlandığını ve sorgulamanın, bazen en tehlikeli delilik biçimi olabileceğini etkileyici bir şekilde gösterir. Çehov’un akıcı dili ve derin karakter analizleri, bu kısa eseri, edebiyatın unutulmaz yapıtlarından biri haline getiriyor.