The Big Lebowski (1998) Film Analizi
Bir Maskülinite ve Anlam Krizi

- Blog Yazısı
90'lar Amerikası ve Bireysel Kontrol Kaybı
90’lar Amerika’sında yani grunge rock’ın, düşük işsizlik oranlarının, kimlik krizinin ve çoklu kültürün yıllarında, sivil savaşın varoluşsal tehditinde ve Vietnam Savaşı’nın trajedisi henüz geçmemişken, The Big Lebowski filmi Amerikan toplumundaki yüksek ve ciddi ideolojilerin yokluğunu resmeden bir film olarak karşımıza çıkıyor. Bize hayatın bir komedi olduğunu söylüyor. Onun tesadüfi ve anlamsız olduğunu… Filmin dünyası bütün aksiyonun tesadüfi bir neden sonuç ilişkisinde 360 derece dönüp başlangıç noktasına geri geldiği ve ironik olarak sadece nihilistlerin eylemlerinin somut sonuçları (Donny’nin ölmesi gibi) olduğu bir evren. Tıpkı karakterleri gibi, film de olaylara bir kalıp uydurmakta zorluk çekiyor gibi. Bu açıdan film Maude’nin resimlerine benziyor: dışavurumcu, spontane ve rastgele. Maude babasının işlerini ve parasını, şirketi hatta Dude’yi bile kontrol ediyor. Adamın kısır olmadığını teyit etmek için kendisini doktora kontrol ettirmesini ısrarla söylüyor ki ondan hamile kalabilsin. Bunu, çocuğunu babasız büyütmek istediği için yapıyor çünkü biliyor ki Dude’un öyle çocuk bakmakla falan işi olmaz. Film, Maude’nin spontaneliğini aldığı gibi bu kontrolcülüğünü de almış. Tıpkı Maude’nin olduğu gibi (kanvas’ın üzerine boya fırlatmak için kontrollü bir şekilde ipte kayışını hatırlayalım) filmde de bir kontrol manyaklığı var. Film, kendi spontaneliğinin etrafını neden-sonuç ilişkisiyle kurulduğu izlenimi veren bir kurguyla kapatmaya çalışıyor ki taşmasın. Maude yerine başka herhangi bir örnek kullanılabilir. Filmdeki her karakter hayatlarının tesadüfiliğini bir şekilde anlamlı bir bütün haline getirmeye çalışıyor zaten. Bu yüzden film hayatın random oluşundan bir anlam çıkarma çabasının hikayesi aslında. Kim olduğumuza ve hayattaki amacımıza dair bize sunulan bir tartışma alanı… Maude’nin resimlerinin eleştirmenler tarafından “vajinal” olarak tanımlandığını hatırlayalım. Aynı zamanda Dude ile çocuk doğurmak için beraber oluyor. Şimdi Maude’nin çocuğunun perspektifinden düşünelim. Annesi doğumuna spontane olarak şans eseri bir yabancıyla tanıştığında karar veriyor ama yine de bu iş için Dude’yi seçmesinde bir özgür irade, bir olaylar üzerinde kontrol sağlama çabası var. Belki birisi bunların hepsinin kaderde yazılı olduğunu ve o yüzden tesadüfi olmadığını, bir amaca hizmet ettiğini söyleyebilir. Ancak filmde bütün bu olanlardan sonra neredeyse hiçbir şeyin değişmediğini göz önüne alırsak film tam tersini söylüyor. Eğer film bu olanların kaderin bir oyunu olduğunu düşünseydi sonunda karakterler olanlardan bir ders çıkarırdı. Tam tersine film bize hayatın amacı olmadığını, kader gibi bir tanrısal dizayna göre ilerlemediğini ve bu yüzden çok ciddiye alınmaması gerektiğini söylüyor. Hikâyeyi anlatan kovboy şapkalı adamın dediği kadar basit aslında: “Bazen sen ayıyı yersin bazen de ayı seni yer.”
Kontrol Kaybıyla Gelen Maskülinite Krizi
Bowling salonunun seyirciye tanıştırıldığı sahnede aslında her türden “loser” görüyoruz. Bu adamların hepsi bu bowling salonu ana kahraman olabildikleri tek yer olduğu için hayattaki bütün arzularını bowling oynamaya akıtan her renkten ve şekilden Amerika’nın düşük maaşlı, orta yaşlı çalışan sınıfına mensup kendi halinde insanlar. Bu sahneyi her biri bowling atışını yaparken slow motionda görüyoruz. Kameranın hareketleri ironik bir şekilde sanki bize bu insanların hareketlerinin şiirsel olduğunu düşündürtmeye çalışıyor. Ama seyirci olarak biliyoruz ki bunlar karılarının terkettiği ya da onlardan nefret ettiği, çocuklarıyla vakit geçirmeyen, yalnız ve başarısız insanlar. Tek sahip oldukları ve sevdikleri şey bowling ve bunu her şeyin üstüne koyuyorlar. Bu aslında Amerika’nın orta yaşlı çalışan sınıfı erkeklerinin trajedisi. Filmde genç yaşta savaşlarla, çalışmayla, aile baskısıyla büyümeye ve “adam” olmaya zorlanan erkekler anlatılıyor. Duygusal olarak hala çocuk kalmış olmaları görünüşleri ve psikolojileri arasında bir uçurum yaratarak hayatlarını zora sokuyor. Eşleri onları terkediyor çünkü bekledikleri duygusal olgunluğu onlarda bulamıyorlar. Çocuklarını eğitemiyorlar çünkü daha kendileri çocuk… Bunun sonucu olarak, The Big Lebowski’nin dünyasında kadınlar ipleri elinde tutuyor. Maude babasının her hareketini kontrol ediyor, ailenin annesinden kalan parasını yönetiyor, Dude’yi ordan oraya sürüklüyor ve istediğini yaptırıyor. Öte yandan Bunny istediği zaman evi terkedip istediği hayatı yaşıyor, istediği zaman da geri geliyor ve erkekler hep onun peşinden koşturup arkasını topluyorlar (Brandt’in Bunny eve geldikten sonra kıyafetlerini yerden topladığı sahneyi hatırlayın) vb. Bu bir maskülinite krizi çünkü bu erkeklerin kendilerinden önceki jenerasyonda gördüğü ve kendilerine söz verilmiş olduğunu düşündükleri neredeyse toplumun her alanındaki otorite aslında bir yalan. Bu durum erkekliklerini tehdit ediyor. Dude’nin halısına işeniyor, penisi kesilmekle tehdit ediliyor, insanlar evine girip çıkıyor (sözde kendi evinin, alanının “kralı” olması gerekirken), dayak yiyiyor vb. Bütün bunlar aslında gerçekliği kabullenmiş, bayağı bir pasif olan Dude’yi erkekliğini kurtarmak için harekete geçmeye zorluyor. Hatta bütün film buradan çıkıyor zaten. Halısına işenmesinin altında kalmaması için Walter, Dude’yi gaza getirince başlıyor her şey. Bu yüzden Donny’nin ölümüne kadar olan her şey Walter’ın suçu Dude’nin de kendi başına düşünüp karar alma yetisinin eksikliğinin göstergesi olarak yorumlanabilir. Şu ana kadar konuştuğum her şeyi aslında Donny’nin küllerini okyanusa dökme sahnesi bir araya getiriyor. Walter’in Donny’nin arkasından söylediği şeyler onu ne kadar az tanıdığının ve hayatlarının ne kadar basit olduğunun birer göstergesi sayılabilir. Konuşmayı Vietnam’da yaşadığı olaylara çevirince anlıyoruz ki aslında filmde olan her şey dolaylı olarak Walter’in savaş travmasıyla başedememesinden ve bir türlü büyüyememesinden kaynaklı. Dude’ye sarılıyor ve üzgün olduğunu söylüyor. Dude de her zamanki gibi kabulleniyor ve bowling odaklı hayatlarına devam ediyorlar. Bütün olanlardan bir ders çıkarmaya ya da problemlerine bir çözüm bulmaya çalışmıyorlar. Hayatlarına filmin başında neyseler o şekilde devam ediyorlar. Donny karakteri bu insanların ne kadar yalnız olduğunu ve ne kadar ezik olduklarını gösteriyor. Donny’nin cenazesine kimse gelmiyor Walter ve Dude’den başka. Aynı zamanda yaşarken de sürekli Walter tarafından eziliyor. Bu durum filmdeki bütün karakterler için geçerli. Walter’ı karısı Cynthia terketmiş hatta başka bir erkekle tatile çıkarken köpeğini bakması için ona bırakmış. Öte yandan, Jesus sürekli Walter’ı eziyor. Jesus’un çocuk tacizcisi Walter’ın da hala bir çocuk olduğunu göz önüne alırsak Walter’ın ondan korkması doğal. Jesus her anlamda Walter’dan daha erkeksi ve dominant bir karakter olarak yansıtılmış. Ancak Jesus da birilerinden korkuyor. Evden eve gidip tacizci olduğunu söylemek zorundayken evlerin birindeki maço tamirciyi görünce korkuyor. Hatta ve hatta bu maço tamirci de yüksek ihtimalle sistem tarafından domine ediliyor. O bile filmdeki diğer herkes gibi ezilmiş ve yalnız bir durumda (kıyafetlerinin ve saçlarının pisliğine bakacak olursak karısı onu terketmiş diyebiliriz). Sonuç olarak The Big Lebowski aslında Amerikan erkeklerinin büyük sistem karşısında ne kadar da küçük olduğunu sanatsal bir şekilde gözler önüne seriyor.
Bir soruyla bitirmek istiyorum. Dude’nin arabasını çalan liseli çocuk Larry ve eskiden senarist olan babası sizce de The Big Lebowski filminin senaristlerini ifade eden bir metafor mu?
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
- 0
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 03/05/2025 08:50:02 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/12157
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.