Bu konuda şahsi tecrübelerimi anlatacağım. Sıfırdan, bir gencin öğrenebileceği yollardan bir tanesini yani.
Önce İngilizce'de temel şeyleri öğrenmen gerek. Kişi zamirleri, fiiller ve ikinci halleri, "daha"lar vs. Bunu öğrenmenin tek yolu çalışmak. Bir şeyler yaparken akışında öğrenmenin yolu yok.
Bir tane var, ama o da zorlu. Bu aşama için onu da anlatıyım, ama tavsiye etmiyorum eğer gününün büyük bir bölümü PC'de geçmiyor ise:
Yabancı dizileri Türkçe + İngilizce alt yazı ile izlemeye çalış. İnternette rahatça İngilizce alt yazısı gömülü dizi/film bulmak zor değil. Onları indirip, Türkçe alt yazılarını internette bulup, çeşitli medya oynatıcıların -tavsiyem MPC-HC- ayarları ile internetten indirdiğin Türkçe alt yazıyı en üstte alabilir, gömülü İngilizce alt yazıyı da alttan görebilirsin. Buradaki amaç, dizi ve filmlerde genelde günlük ve sık kullanılan kelimeleri çok sık görebilmek. Kalıplaşmış kelime gruplarından ziyade, temel şeyleri öğrenmende fayda sağlayabilir. Ama bunu PC'den yapman lazım. Ve izlerken sık karşılaştığın kelimeleri tarayıcıdan translate'i açıp çevirip öğrenebilirsin. Ama genelde o ilk aşama için ezberlemekten şansın yok. Yani belli başlı kelimelerin ikinci halleri, fiillerin "daha" versiyonları, kişi zamirlerinin anlamlarını öğrenmen şart. En azından belli başlılarını. Bu yöntem daha çok seni güzel bir filmi zorla İngilizce izletip, anlamaya zorlamak için translate açtırmak. Mesela "went" çok sık karşılaşabileceğin bir şey. Bunun "go"nun ikinci hali olduğunu filmi izlerken görüp Türkçe alt yazı ile mukayese etmen, veya translate'i açıp öğrenmen gerekir. Ama benim tavsiyem ezberlemek. Çünkü en temel şeyleri ne kadar bilirsen, dizilerdeki günlük dile o kadar rahat alışırsın. Ve, bu yol biraz zahmetli. Bu yüzden bu aşamada benim tavsiyem Duolingo. Çünkü paralı olan başka bir program ile karşılaşmıştım, Duolingo'nun uygulama seslerinin aynısını kullanıyor, ve pek de faydalı bir hizmet vermiyor idi. Fakat Duolingo'da yanlış yaptığın zaman, yanlış yaptığın yere özel bir tartışma ekranını açabiliyorsun. Ve orada insanlar doğru olanın neden doğru olduğunu tartışıyor, ve her zaman bir bilen orada açıklamış oluyor. Böylelikle kafanda bir soru işareti kalmıyor. Kaynak vermem gerekirse, en güzeli Duolingo.
Bunu aştıktan sonra, dizileri izlerken artık anlatıma göre anlayabilirsin. Mesela Inception'ı güzel bir Türkçe çeviri ile izlerken "subcontions"ı duyarken altta bu kelimenin ancak "bilinçaltı"na karşılık gelebileceğini anlarsın. Böylelikle kulak aşinalığın olur. Sonra başka biz dizi/film'de "contions"un da "bilinç" anlamına geldiğini fark edersin. Bu bölümde de aslında tek çaren dikkatlice izlemek. Ve en önemlisi, güzel bir alt yazı ile izlemek. Hatta mümkünse yerelleştirmesi pek az olan alt yazıları tercih et. Çünkü alt yazı anlamsız olsa da, var olan İngilizce bilgin ile cümlenin dümdüz çeviriden kaynaklanan anlamsızlığını kapatabileceksin. Böylelikle İngilizcen günlük dil ile birlikte pekişecek. Günlük dilini geliştirmek için dizileri, hem kullanabileceğin hem de karşılaştığında yabancılık çekmemen ve genelde ezberde karşına çıkmayan kelimeler için de filmleri izleyebilirsin. Inception'ın yanında şöyle bir örnek verebilirim:
Mesela, The Social Network izlerken, "distinguish himself"i duyduğun zaman çeviri ile mukayese edebilme şansın olur. Ve filmi izlediğin, filmi anlamaya çalıştığın için akılda kalır. Fakat ben burada direkt anlamını verir isem senin için hiçbir anlamı olmaz.
Ya da mesela önceki denemelerinde/izlediğin dizilerde "I don't think so" cümlesini mutlaka duyarsın, ve anlamının "Sanmıyorum, pek öyle düşünmüyorum" olduğunu bilirsin. Sonra The Prestige'i izlerken Bale "I didn't think so" der, ve alt yazıda "Boşversene." yazar. Böylelikle yavaş yavaş kelime gruplarını da öğrenmeye başlarsın. Filmlerin dizilerden farkı sık karşılacağın kelime gruplarından ziyade spesifik, terim anlamı olan kelime gruplarını öğrenme şansı vermesidir. Bunları öğrenmen, İngilizce olan bir şeyi anlamaya çalışırken, dümdüz çevirmeye çalışırken takılmanı önler. Çünkü onlar dümdüz çevrilmez, onlar kelime grubudur. Onları da öğrenmenin en güzel yolu film izlemek.
Buna nazaran dizi izlerken de daha çok günlük hayatta kullanılan bir takım kuralları ve kelime gruplarını öğrenirsin. Mesela Euphoria izlerken Rue'nin annesi "I don't care. You're not leaving this house until you take a drug test." dedikten sonra Rue "I just peed!" diyor. Şu an internetteki yerli sitedeki bir çeviride son cümle "Sadece işedim!" şeklinde çevrilmişti. Fakat "just" gibi günlük dilde çok sık kullanılan bir kelimenin, Rue'nin annesinin ne dediğini anladı isen "Sadece işedim!" şeklinde değil de, "Henüz yeni işedim!" şeklinde çevrilmesi gerektiğini fark edersin. Çünkü "just" kelimesi sadece "sadece" şeklinde değil, "yeni, henüz" şeklinde dizilerde defalarca çevrilmiştir. Ve sen de sık sık görmüşsündür.
Filmleri değil, fakat dizileri az/çok anlayacak kıvama geldikten sonra yapman gereken tek şey daha çok dizi izlemek. Çünkü her fırsatta yeni bir şey öğreneceksin. Bunun üstüne film izlemenin yanı sıra, YouTube'de sevdiğin konu ile alakalı yabancı kanalları araştırabilirsin. Örnek olmak için, kendimden bir örnek vermek istiyorum.
Sinemaya ilgi duyuyorum, takip ediyorum. Ve senaryolar hakkında YouTube'de 1m aboneli yabancı bir kanal var. Senaryoları inceliyor. Fakat yaptığı inceleme çok titizlikle yazıldığı ve güzel kurgulandığı için telaffuzu kusursuza yakın. Ve ben de onun henüz çevrilmemiş bir videosunu çevirmeye karar verdim. Bu arada, İngilizce'yi geliştirmede gelinebilecek bir diğer adım da çeviri yapmaya çalışma. Bu, çok fazla şey öğrenmeni sağlar, ama çevirdiğin şeyin zorluğuna göre seni zorlayabilir.
Hikaye ve sinematografi hakkında detaylı bir inceleme yapan kanalın videosunu izlerken pekala anlayabildiğimi düşünüyordum. Fakat Türkçe'ye çevirirken bile bir çok sıkıntı ile karşılaştım. Çünkü her ne kadar ben ne anlatmak istediğini anlasam bile çeşitli teknik terimlerin Türkçe'ye çevirisi oldukça karmaşık olduğu için translate yetersiz kalıyor, onun üzerine teknik hakkında İngilizce kaynaklara bakmak zorunda kaldım. Peki bunu ne için anlattım? Örnekle anlatmak istiyorum bunu da: Videoda "frame scene" der iken anlatıcı, ben cümleden anlıyorum pekâla ne demek istediğini. Fakat izleyiciler için çevirirken, "frame scene"yi bir türlü çeviremiyorsun, çünkü mantıklı bir çevirisi yok. Çünkü o bir kalıplaşmış kelime grubu. Ve bu grup, özel bir terim, her ne kadar çok basit gözükse de. Tabi bu bahsettiğim zor bir örneği. Onun yerine daha basit YouTube videolarına bakabilirsin. Eğer ilgili olduğun bir konu hakkında arama yaparsan, ilgini kolay kolay kaybetmezsin.
Gelelim konuşmaya. Telaffuzu arttırmanın en güzel yollarından biri telaffuzu iyi olan birini dinlemektir. Diziler, günlük ve yeterli cümleleri kurabilmek için çeşitli kelimeleri çok sık telaffuz ettiklerinden ötürü oldukça faydalı olucaktır. Fakat İngilizce konuşmanın en önemli püf noktası, konuşmaya zorlanmak. Eğer konuşma gibi önemli bir işlevini öğrenmeye çalıştığın bir dilde gerçekleştiriyor isen, beynin, derdini anlatabilmek için hafızanın en derinindeki kelimeleri bulmak için tam anlamıyla ıkınacaktır. Aksi takdirde, ne yazık ki konuşmayı geliştirmek oldukça güç. Burada geliştirmenin altını çizmek istiyorum. Konuşmaya zorlanmadan konuşmak mümkün, fakat geliştirmek istiyorsan konuşmaya zorlanmalısın. Bunun için çeşitli ücretli uygulamadan tut, senin benim gibi İngilizce öğrenmeye çalışan insanların toplandıkları çeşitli yerler var. Buralarda birbirinizle konuşarak iyi ya da kötü kendinizi zorlayabilirsiniz.
Son olarak, konuşmak, yani son paragraftakiler herhangi bir aşamaya bağlı değil. Her aşamada konuşulabilir. Muhatabını bulman yeterli.
Umarım yardımcı olur.
1,263 görüntülenme