İnansan da inanmasan da bir an gelip yıkılacaksın. Herşey her iki halde de anlamsız gelecek. Huzurun kaçacak, herşey boş gelecek, için daralacak kalbin/için parçalancak, umutsuzluğa düşeceksin her iki halde de. Eğer kalbin hissetmeyi biliyorsa bunlardan kaçış yok maalesef. Eğer bağnaz, atalarından aldığı mutlak ve katı bir inanç sahibi değilse, hissediyor, düşünüyor, sorguluyor, bilincini kullanıyorsa insan bunları yaşamak zorundadır ve yaşaması da çok çok doğal ve normaldir.
İnanmanın sana vereceği tek fark ise umut olacak.
Umut az şey mi hayır. Umut çok şey.
Umudu taşıman için neden var mı. Elbette var. İlk varoluş nasıl olduysa ikinci de var olabilir. Bu ciddi bir delil. Bunun aksinde ise savunulan argüman ise biz öncesinde hiç bir şey bilmiyorduk çünkü yoktuk, bizim yokluğumuz nedeniyle bizim için ne uzay ne zaman ne de başka hiç bir şey yoktu, bizden önceki geçen zamanlardan ve hiç bir şeyden haberimiz yoktu ve biz işte o duruma (yokluk durumuna) tekrar döneceğiz. Ama aradaki ilk varoluşun nedeni ve nasıl olduğu, yoktan ve yokluktan neyle ortaya çıktığımızı, yokluk durumunun nasıl evrene dönüştüğünü, yokluk durumunun zamanı ve uzayı nasıl ortaya çıkararak herşeyi ve o herşeye dair bütün kavramları, isimlerin nasıl ortaya çıkarabildiğini bu son argüman cevaplamadı ve es geçti. Bence hala umut taşımak için çok önemli olan ilk varoluş gerçeği hala önemli bir ayet/işaret/delil olarak duruyor. Her iki argümanda kıyasıya savunulabilir ama bence ilk varoluşun var olmasındaki üstünlüğe bir cevap verilmediği için üstünlük umuda yönelik olarak sürüyor.