Atatürk bir insandı. Onunda her insan gibi kendisine has kötü yanları vardır. Fakat iyi yanları da vardır. Huy olarak söylüyorum. Elbette bir devletin kurucusu, milli bir felaketten kurtarıcı komutan olduğu için, o zaman da ve günümüzde de yüceltilecek, saygı duyulacaktır.
Tarih ilmi, olayların olduğu günün şartlarında değerlendirilir. Atatürk, evet sağlığına dikkat etmedi. Onun zamanında hastalığın bini bir para idi. Kolayca hastalanabilirdiniz. Bugün kolayca ölünmeyen verem, tifo, dizanteri, kızıl, kızamık grip, sıtma (Humma olarak bilinirdi), frengi (sfilis haricinde sebebi bilinmeyen tüm hastalıklar bu kategoriye alınırdı) rahatça yakalanabilir ve ölebilirdiniz. Temel bakımın haricinde, hastahanelerin şartları berbattı. Hele ki savaş meydanlarının hastahaneleri daha da kötü idi.
O devrin komutanlarının çoğu uzun yaşamadı. Atatürk'ün yaşına göre fotoğraflarına bakarsanız 35 yaşından sonra ki fotoğraflarında bünyesinde hızlı bir çöküşün olduğunu görürsünüz. Ancak diğer komutanlarda ve askerlerde aynıydı. Hayat şartları kötüydü. Günümüzle kıyas dahi edilemeyecek zorlukta idi.
Doğru sigara ve alkol kullandı. Fakat lütfen şunu unutmayın. O emrindeki askerlere ölmeyi emredecek, emrindeki askerler ise ölmeyi göze alacak kadar cesurdurlar. Öyle bir badire başlarına gelmişti ki, ölene kadar geçen zamanda yerlerine gelenler aynı vazifeyi gerekli olduğunda yapacaklardı.
O devirde ve 1990'lı yılların sonlarına kadar Türkiyede sigara içmek bir statü konumuydu. Sigara içmeyen erkek bireye farklı gözle bakılırdı. Çetin şartlara dayanamayan, güçsüz karakterler gibi olduğuna inanılırdı. Günümüzde sigaranın zararları biliniyor ve yasalarla sigara içilmesi kısıtlanmış durumda. Dün sigara içenler birinci sınıf vatandaş iken bugün 2. sınıf vatandaş durumundalar. Toplumların yapıları zamanla değişir. O devirde sigaranın zararlarından çok faydaları olduğu anlatılırdı.
Alkol için ise şunu söylemek gerekir ki, o devirde, 20 yıla yakın, bir ülkenin vatandaşları savaştan savaşa koşmuş, yendiği muharebe ve savaşlara rağmen savaşın sonunda ortaklaşa girdiği ülkeler yenildiğinden, yenik sayılmış, ülke tam yok oluşa sürüklenmiştir. Savaş tecrübesi, filmlerde gördüğün gibi de değildi. Dünyanın son siper savaşlarından biri Kurtuluş savaşımızdır. Göğüs göğüse harp dedikleri savaş türünde tüfeğindeki 5 ila 7 mermiyi sıktıktan ve yedek şarjörün bittikten (ki genelde olmaz), sonra silahının ucuna uzun bir bıçak olan süngünü takar ve düşmanına gerek yürüme gerekse koşarak saldırırsın. Yeri geldiğinde ellerinle adam boğar, öldürdüğün adam elerinin ucunda kendi dilinde yalvarrır, duyarsın, bazende sende ölürken yalvarır, sonuçta ölür yada öldürürsün. Savaş budur. Gözünün önünde kafa, kol parçalanır, etrafında barut kokusu, şişmiş insanlar, çamur, pislik görürsün. Filmlerdeki gibi en önde koşmazsın. düşmana yalın kılıç narayla atlayamazsın. Böyle ortamlara şahit olan insanların yaşadığı psikolojik değişimleri nasıl tarif edebilirsin?
Bu kadar açık yazıyorum, günümüzde hiç bir savaş filmi, bu dehşeti olanca açıklığı ile göz önüne koyamaz.
Ayrıca günümüzde özellikle Vietnam savaşından dolayı biliyoruz ki savaştan dönen askerlerin normal topluma ayak uydurması pek de öyle kolay bir iş değildir. Kim biliyordu savaş gazilerinin sorunlarını o zaman. İlacımı vardı. Hastalığın kendisinin var olduğunu bilmiyorlardı.
Bunun yanında Türkler olarak bizlerin çoğumuzun savaştan galip çıkan atalarımız (dedelerimiz, annane ve babannelerimizin çoğu ) milli kurtuluş savaşımıza doğrudan veya dolaylı olarak katılmıştır. En çetin şartlarda cepheye bomba götürmek üzere olan kadınlarımızdan bazıları cephe yollarında evlatlarını, bebeklerini kaybetmiştir. Bir çok ege, iç anadolu köyü yakılmış, doğu anadolu, karanediniz iç taraflarında ki köyler çeşitli rum, ermeni, pontus vs çetelerce talan edilmiş, yağmalanmış, kadınların ırzına geçilmiş, kundaktaki bebekler süngülenip, bir çok insan gibi doğranmıştır. Vahşet her yerde her andır.
Velhasılı o zaman yaşamış insanların akıl sağlıklarını korumak için pek de kendilerini koruyacak çaba içine girmemişlerdir. Çünkü böyle bir durum o tarihte bilinmiyordu. Alkol unutabilmenin ve rahat uyumanın yegane yollarından biri idi. Diğer yol dine sarılmaktır.
Yani Atatürke deli veya akıl sağlığı bozuktu demiyorum. Asla böyle bir imada bulunmam.Söylemem. Ancak savaşmış, emriyle ölüme yolladığı binlerce insanı hatırladığında, övünmemiş bir adamdan o devirde içmesini beklememek aptallıktır. Ne hastalığın adı vardı, nede ilacı. Bu insan kederlendiğinde içer. Aynı 2.dünya savaşı sonunda Amereiak gazileri gibi. Yada kore gazileri gibi.
Benim anneannem 2019 yılında vefat etti. Doğum tarihi 1901 yada 1905 olması gerekli. O kadın ömrü boyunca çocukluğunda ve gençliğinde yaşadığı korkular, çileleri anlatırken kolay kolay ağlamaz, ama her 10 kasımda hüngür hüngür ağlardı. Atatürk öldüğünde Türkiyede ki insanların tamamına yakını gerçekten ağlamıştır. O gerçekten sevilmiş, saygı duyulmuş, ama asla ondan savaş meydanındaki düşmanları hariç korkan olmamıştır.
Bunun yanında komuta kademesinde olup ta Atatürk kadar olaylara net bakan gören komutan dünyada pek yoktur.
Atatürk kötü müydü? kötü huyları var mıydı? Esasen bizi ilgilendirmez. Siyaseten aldığı kararlarda yanlış olduğunu gördüklerini derhal düzeltme yoluna giden bir insandı.
Dünya tarihinin gidişatını sadece bizim milletimiz için değil, Endonezya, Tayvan, Hindistan, Afganistan, Pakistan, İspanya, Meksika, Peru, Küba gibi ülkelerdeki İngiliz, Amerikan, Fransız, Hollanda gibi emperyalist ülkelerin halklarına ve o ülkelerde bir şeyler başarmak için yola çıkan kahramanlara ilham olmuş bir insandı.
Atatürk'ü Türkiye'de sevmeyen kesim peki neden sevmiyor? Bunun Asıl kaynağı Atatürk sınıfsız bir toplum yarattı. Osmanlıda ilmiye sınıfı sayılar şeyhler, dedeler, dervişler kurtuluş savaşında çok az istisna dışında savaşmamıştır. Çünkü bu sınıf insan Fatih Sultan Mehmet zamanında toplum için önemli iken savaşta harcanmasın diye bunları orduya asker olarak almamışlardır. Ama Osmanlının son zamanlarında da bu kanun vardı. Ve bunlardan gönüllü olarak savaşa gidenlerin haricinde orduya asker olarak alınmadılar. Türk devrimlerinden biri tekke, zaviye ve türbeleri kapatmıştır. Neden çünkü bu insanların oluşturduğu kurum yapısı 600 yılda artık toplumsal bir getiri getirmiyordu.
Bu insanların çoğu kurtuluş savaşında yaptıklarını burada tekrar dillendirmeyeceğim. Bu insanlar okuma yazma bilmeyen bir toplumu canlarının istediği şekilde yönlendiriyor, ve çıkarlarına yönelik dini kullanıyorlardı. Savaşmadıklarından dolayı, toplumda kayıplar yaşanırken bunlar daha fazla zenginlik ve refah içerisinde kalıyorlardı.
Atatürk bu sınıfın toplumun içerisinde güç aldıkları toplanma merkezlerini kapatınca bunlar yasadışı kaldılar. Ve toplumu soydukları, sömürdükleri sistem ellerinden gitti.
Türkiye Cumhuriyetinin en şaşalı günlerinde ilmiye sınıfının elindeki gücün etkisinin azaldığı döneme rastlar. En berbat zamanları ise bu sınıfın tekrar hortlayıp devletin içerisine sızdığı son zamanlara rastlar. Sizce bu tesadüf müdür?
Böyle çıkarlarının peşinde dini, vatanı, kutsal her değeri sömüren insanların, toplandığı toplumu yönlendirdiği mekanların kapanması, kapatılması bu tiplerin Atatürk'e düşmanlığa yol açmıştır. Devrim yapılmış olsa da Atatürk öldüğünde devrimlerin meyveleri henüz hamdı ve oturmamıştı. Bu nedenle kısa zamanda toplumun içindeki bu şarlatanlar tekrar yerlerini çeşitli şekillerde aldı. Ona kötü diyenlerin bu gün onu kötüleyenlerin, kullandıkları kaynakları yaratan olgu budur. Bu kısım insanların Atatürk'e attıkları ifttiraların kaynaklarının sebebi de bunların kuyruk acısıdır.
Kurduğu devletin, ve milletin daha iyi şartlarda yaşaması için, milletini kendisinin bir gün toprak olacağını söyleyen ve ilme, fenne, akıla dayanmayan işler yapılmamasını öğütleyen insandan kolay kolay zarar gelmez.
1,413 görüntülenme