1 Aralık Dünya AIDS Günü, Cinsellik ve Seks Üzerine...
Bilmiyoruz kaç okurumuz bunun farkında ama 1 Aralık, uluslararası platformlarca Dünya AIDS Günü olarak ilan edilmiştir. 1995 yılında Amerikan Devlet Başkanı'nın resmi açıklamasıyla birlikte uluslararası olarak sabitlenen bu gün, on yıllardır Dünya çapında kutlanmakta ve bu günde her yaştan insana cinsellik ve seks ile ilgili bilgiler verilmekte, prezervatif gibi korunma yöntemlerinden bahsedilmekte ve Dünya çapında bir farkındalık sağlanmaya çalışılmaktadır. Ülkemizde de birçok kurum ve kuruluş tarafından, özellikle de sağlık örgütleri, Biyoloji ve Tıp toplulukları ve benzeri ekiplerce, ilgili alanlarda düzenlenen etkinliklerle bu güne katkı sağlamak hedeflenmektedir. Biz de, ODTÜ Biyoloji ve Genetik Topluluğu olarak, gerek Evrim Ağacı, gerekse de AIDS Alt Grubu aracılığıyla, yıllardır ODTÜ'de ve mümkünse Ankara'da AIDS'e dikkat çekmek ve insanlarımızı bu konuda bilgilendirmek adına çalışmalar yapmaktayız, bu konuda çalışmalar yürüten kurumlarla ortak çalışmalar yürütmekteyiz.
Bu yazımızda, hem seks konusunda bazı bilgiler vermek istiyoruz, hem de biraz AIDS ve benzeri hastalıklardan ve genel olarak cinsellik sırasındaki korunma yöntemlerinden bahsedeceğiz. Merak edenler için, "Evrim'in Katil Virüsü: HIV" başlıklı makalemizde HIV'in ve dolayısıyla AIDS'in evriminden bahsetmiştik.
İnsanın En Doğal İhtiyacı: Seks ve Evrimsel/Biyolojik Önemi
İlk olarak, işin bilimine girmeden önce bazı açıklamalar yapmak istiyoruz arkadaşlar. Ne yazık ki günümüzde seks bir tabu, cinsellik bir utanma sebebi, AIDS hastalığına sahip olanlara ise bir ucube gözüyle bakılmaktadır. Bu, insan toplumunun yozlaşmışlığının, zavallılığının, kendini bilmezliğinin en güzel (!) ve üzücü göstergelerinden biridir.
İnsanoğlu bir yandan biyolojik olarak evrimleşirken, zekasının evrimine paralel olarak doğan kültürü de hızla evrim geçirmeye başlamış, gelişmiş, dallanmış ve budaklanmıştır. Buna bağlı olarak kültür, bazı biyolojik gerçeklerimizi gölgelemeye, karalamaya, hiçe saymaya ve tabulaştırmaya başlamıştır. Bunların başında da insanın en doğal iki ihtiyacından biri olan seks gelmektedir. Birçok yazımızda ele aldığımız gibi, tüm canlıların biyolojik olarak yalnızca iki amacı vardır: hayatta kalmak ve üremek. "Hayatta kalma" konsepti kültür tarafından yüceltilirken, "üreme ve seks yapma" olgusu anlaşılmaz bir şekilde hiçe sayılmış ve tabulaştırılmıştır. Halbuki bin yılların getirdiği bu sis perdesinin bir miktar üzerinden bakabilen biri, seksin de hayatta kalma içgüdüsü kadar, hatta belki ondan daha bile doğal olduğunu görebilecektir. Cinsiyetlerin kökenleri yüz milyonlarca yıl önceye gitmekte, eşeyli üremenin evrimi ise neredeyse milyarlarca yıl öncesine gitmektedir. Dolayısıyla Dünya üzerindeki canlıların pek çoğu için cinsellik ve seks, en doğal, en gerçek, en saf özelliklerden biridir. Bundan kaçmak, aptallıktır, korkaklıktır, cahilliktir. Ancak insanın Hayvanlar Alemi'nin sıradan bir üyesi olduğunu göremeyen kişiler, kültürel evrimin geliştirdiği yalanlar arkasına sığınarak, ne olduğumuzu, nereden geldiğimizi, ne için var olduğumuzu bizlere unutturmaya çalışmaktadır. Neyse ki bilimin ve özellikle Evrimsel Biyoloji'nin aydınlatıcı ışığı sayesinde, egomuzdan ve kibrimizden sıyrılmaya başladık ve artık gerçekleri insanlık olarak daha net görebiliyoruz.
Az önce de değindiğimiz gibi, biyolojik olarak bir türün sürdürülebilmesi için iki "hayat amacı" bulunmaktadır: hayatta kalmak ve üremek. Bunun dışında üreteceğiniz hiçbir amacın türün devamlılığına doğrudan bir katkısı yoktur. Resim çizmeyebilirsiniz, ibadet etmeyebilirsiniz, müzik üretmeyebilirsiniz, yoga yapmayabilirsiniz, bilimle uğraşmayabilirsiniz, Evren'in gerçeklerini sorgulamayabilirsiniz ya da yaşam amacınız olan her neyse, onu yapmayabilirsiniz. Soyunuz devam edecektir, genleriniz geleceğe aktarılacaktır. Ancak herhangi bir canlı türü, hayatta kalmaktan vazgeçer ya da üremeyi bırakırsa yok olacaktır, bu kaçınılmazdır. 1 sene, 10 sene, en geç 100 senede o tür tamamen Dünya üzerinden silinecektir. Dolayısıyla yukarıda saydığımız diğer kültürel yaşam amaçları aslında birer yan üründür, asla biyolojik bir amaç olamazlar ve sadece bir insan bireyinin yaşamını daha iyi, daha mutlu, daha üretken sürdürebilmesi için, insanın kültürel evrimi sırasında var edilen, gelişen yapılardır. Bunlar elbette insanların hayatlarında bulunmalıdır; ancak asla abartılarak birinci sıraya çıkartılmamalı; ya da en azından gerçek yaşam amaçları unutulmamalıdır.
Dolayısıyla hayatta kalmak bir yana, üremek veya buna bağlı olarak gelişen üreme amacı gütmeyen, zevk alma ve hatta sosyal düzen içerisindeki sorunları çözme amaçlı sekse son derece doğal olarak bakılmalıdır. Seks yapmak hayvani bir dürtüdür; ancak "hayvani" kelimesi, günümüzde o kurumlar tarafından kazandırılan negatif anlamı aksine, son derece faydalı ve doğal bir kelimedir. Eğer "hayvani refleksler"imiz olmazsa, aniden çıkan bir etkiye hızlı bir tepki veremezdik. "Hayvani dürtüler"imiz olmasa, suda boğulurken var gücümüzle yüzeye ulaşmaya çalışmazdık. "Hayvani özellikler"imiz olmasa hayvanlar gibi hücrelerden oluşmaz, onlar gibi nefes almaz, onlar gibi kıllara sahip olmaz, onlar gibi hareket etmez, onlar gibi bir anatomiye, fizyolojiye, morfolojiye sahip olmazdık. O zaman "canlı" olamazdık. "Hayvani özellikler"imiz olmasa, sosyal düzen içerisinde yapacağımız olumsuz davranışların toplum tarafından cezalandırılacağından korkarak bu olumsuz davranışlardan kaçınmazdık, ahlaka sahip olmazdık. "Hayvani dürtüler"e sahip olmasak cinsel olarak uyarılamazdık, üreyemezdik, insan soyunu devam ettiremezdik. Yani ilginç bir şekilde, özellikle bazı dini kurumların "hayvani" kelimesini negatifleştirmek için kullandıkları kavramlar, aslında hayvani kökenlerimizin bir ürünüdür. Bundan utanmanın, sakınmanın bir anlamı yoktur. Ve bu kurumların tüm çabaları, insanın kendi doğasından dolayı başarısızlıkla sonuçlanacaktır.
Bir insan seksin doğallığını anladığı zaman ve bunun utanılacak bir konu olmadığını fark ettiği zaman, ilginç ve beklenmedik bir şekilde hayata bakışı da değişecektir. Biz asla "sekse doğal bakmak" ile "önüne gelen ile seks yapmak" kavramlarını bir tutmuyoruz ve ikinci davranışın herkes tarafından yapılması gerektiğini desteklemiyoruz! Ancak bazı sosyal düzenlemeler koymak ile seksi tabulaştırmak arasında çok büyük bir fark olduğunu düşünüyoruz. İnsanların elbette sevdikleri kişilerle, aralarında bir "resmi" sosyal bağ olmadan (evlilik gibi), gönüllerince cinsel ilişkiye girebilmeleri gerektiğini düşünüyoruz (eğer bariz engeller yoksa, taraflardan birinin/ikisinin sosyal sorumlulukları, evlilik durumu, pedofili (çocuk gelin kavramı), cinsel birleşme konusunda rızası/isteği olmaması vb. gibi). En azından bu kısıtlamaları devletin ya da "mahalle"nin koymaması, koyamaması gerektiğini, tıpkı din ve vicdan gibi insanın kendi içerisinde biten bir sorun olması gerektiğini düşünüyoruz. Yani seks, iki kişi arasında olan bir konudur ve bu iki kişi arasına hiç kimse girememelidir.
İnsan türü, birçok başka memeli türü gibi sadece üremek konusunda değil, seksten fiziksel bir zevk duyacak şekilde evrimleşmiştir. Konuyla ilgili daha detaylı bilgi almak için "Seks, İnsan Cinsel Tepki Döngüsü, Orgazm ve Evrimsel Kökenleri" başlıklı makalemizi okuyabilirsiniz. Ancak kısaca özetlememiz gerekirse: Cinsel organlar buna göre damarlanmış veya sinirlere sahip olmuş, hatta dudak, vücudun bazı bölgeleri gibi ikincil cinsel yapılar bile beyni gerektiğinde cinsel olarak uyarabilecek şekilde özelleşmiştir. Bu da bizim seks konusundaki doğamızı net bir şekilde ve tartışmasız bir biçimde ortaya koymaktadır: İnsan türü, bir hayvan türü olarak, seksten zevk duyacak, bunu sosyal veya ailevi sorunları çözmek, stresi kimyasal olarak azaltmak, vb. sorunları çözmek üzere kullanabilecek şekilde evrimleşmiş ve buna uygun bir sosyal yapı geliştirmiştir. Cılız ama cırtlak iddiaların tam aksine, seks yapmamak, seksi yasak ilan etmek, bunu tabulaştırmak doğal değildir, olmamıştır, olmayacaktır.
Tüm bunlar göz önüne alındığında, şu sonuca varabiliriz: Modern bir birey, hiçbir kurum ve kuruluşun etkisi altında kalmadan seks yapabilmeli ve bunu dilediği gibi ifade edebilmelidir. Çünkü eğer ki biyolojik olarak "insan" türünü sürdürmek istiyorsak, seks son derece doğal olabilmelidir. Nasıl ki su içmek, yemek yemek, barınmak, vb. ihtiyaçlarımız biyolojik olarak "hayatta kalmak" amacımıza hizmet etmekteyse, seks yapmak da "üremek" amacımıza hizmet etmektedir ve ilk grup kadar doğal olabilmelidir, doğal görülebilmeleridir, bununla ilişkilendirilen tabular yıkılmalıdır.
Sosyal Sorumluluklar ve Bilimsel Yaklaşım
Elbette tüm bunlara rağmen insanın sosyal yapısı da inkar edilmemeli ve göz önünde bulundurulmalıdır. Seks belki bir tabu olarak kullanılmamalıdır, ancak diğer uçtan da kaçınılmalıdır: İnsan, her önüne gelenle, gözü kapalı bir şekilde cinsel ilişkiye girmeyi hedeflememelidir. Bu zaten sosyal yapımız gereği, insanlara aykırı bir durum olacaktır. Çünkü sosyal yapımızda cinselliğin tabu olmasından ötürü özellikle dişiler erkeklerin sırf zevk almak amaçlı kendilerine yaklaşmasından (bkz: Cinsel Seçilim) genellikle hoşlanmamaktadırlar ve bu durum, erkeklerin seçilim şansını azaltmaktadır. Üstelik, insan sadece seks çevresinde dönen bir evrim geçirmemiş, sosyal yapısı gereği sekse giden çabaları arttırıcı bir unsur olarak "aşk", "duygusal bağlanma" ve "şefkat" gibi davranışlar geliştirmiştir. Bunlarla ilgili olarak "Aşkın Evrimi ve Neden, Nasıl Aşık Olduğumuz Üzerine..." başlıklı makalemize bakabilirsiniz; ancak kısaca aşk, doğrudan cinselliğe giden yolu açan, kişilerin aile bağlarını güçlendirmek ve sürekliliğini sağlamak için edinilmiş biyokimyasal bir davranıştır.
Dolayısıyla insanın sosyal yaşantısında bir birey eğer her şeyi cinsel birliktelik üzerine kuracak olursa, zaten büyük bir ihtimalle elenecektir. Öte yandan doğada birçok özellik bir "çan eğrisi" oluşturacak şekilde evrimleşmiştir (çünkü doğa koşulları sürekli değişkenlik gösterir; ancak bu değişkenlik belli bir aralık içerisinde kalmaktadır, zaten aksi durumda toplu yok oluşlar olabilir). Bu çan eğrisinden ötürü karşıt cinsiyete tamamen cinsellik tabanlı yaklaşacak bireyler az bir kitleyi, tamamen duygusal (hiçbir cinsellik unsuru içermeyen şekilde) yaklaşan bireyler de diğer uçtaki küçük kitleyi oluşturacaktır. Bunlar arasında kalan çok geniş bir kitle ise bir miktar duygusallık, bir miktar da cinsellik tabanlı yaklaşım sergileyecektir. Ancak bu geniş kitlenin bu yaklaşımı, ne yazık ki bahsettiğimiz kurum ve kuruluşların baskılarından ve yapay "ahlak kuralları"ndan ötürü baskılanmakta ve sanki sadece duygusal yaklaşımlar "normal"miş gibi lanse edilmektedir ki bu çok yanlıştır. Bu durum sadece cinsiyetler arası ilişkileri bozmakla kalmaz (hiç bahsedilmeyen cinsellik konusunun açılması sonrası yaşanan bozulmalar gibi), aynı zamanda ilişkilerin yapay temeller üzerine kurulmasına sebep olabilir (biz asla cinsellik düşünmeyiz gibi, bu, bazı durumlar haricinde olanaksızdır).
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
İşte tüm bu aktarılanlar mantık süzgecinden geçirildiğinde, cinselliğe bağlı olarak, aslında cinsellik ile doğrudan alakalı olmak zorunda olmayan hastalıkların ve bu hastalıkların taşıyıcılarının küçümsenmesinin, ikinci plana atılmasının, göz ardı edilmesinin saçmalığı ortaya çıkacaktır. AIDS (Acquired Immune Deficiency Syndrome), HIV (Human Immunodeficiency Virus) isimli bir virüs tarafından vücut sıvılarıyla aktarılan bir hastalıktır. Yani aslında seks ilke AIDS arasındaki bağlantı, bu virüsün yaşadığı bölge ile ilgilidir. Nasıl ki hapşuran birini "Iyy, grip virüsünü taşıyor." diye dışlamıyorsak ve bu saçma geliyorsa, sırf kanında "HIV isimli virüs var!" diye bir insanı dışlamak bağnazlıktır. Üstelik hasta birinden HIV kapma ihtimaliniz, grip kapma ihtimaliniz yanında yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla AIDS hastalığına sahip insanlara da normal bir şekilde yaklaşmak şarttır ve aydın bir insanın yapması gereken de budur.
Elbette ki, düşünen bireyler ve yukarıda açıkladığımız gibi bir hayvan türü olarak, hiçbir şekilde bu hastalığa yakalanmak istemeyiz. Bu son derece anlaşılırdır. Bu sebeple de, HIV'den korunmamız şarttır. Ancak bu korunma seksten uzak durarak elbette ki olmamalıdır, açıkladığımız gibi bu doğamıza aykırıdır. Teknolojimiz ve o çok övündüğümüz zekamız sayesinde bu virüsün bulaşmasına engel olabilmekteyiz ve hatta artık yavaş yavaş tedavi edebilmeye de başlamaktayız (3 Mart 2013'te ilk defa bir insan AIDS'ten tamamen arındırıldı). Dolayısıyla bizim "geleceğin gribi" olarak tanımladığımız bu hastalığa "öcü" gibi yaklaşmak yerine, korunma yöntemlerini öğrenmeliyiz. İşte 1 Aralık Dünya AIDS Günü'nün arkasında yatan mantık budur.
Seks Öncesinde, Sırasında ve Sonrasında Korunma Yöntemleri
Sadece AIDS değil, beklenmedik bir çocuk da, bir insanın başına gelebilecek en tehlikeli sorunlardan biri olabilir. Her hayvanın üremek için belirli bir dönemi vardır, bu dönem sadece hormonal düzeylerle değil, aynı zamanda sosyal yaşantıdaki statüsüyle de belirlenir. Belirli bir geliri olmayan ya da bu geliri yeterli olmayan, belirli sağlık düzeyine sahip olmayan ve benzeri kişilerin çok dikkatli bir şekilde seks yapması gerekmektedir.
Bunun haricinde, elbette Kankroid, Klamida, Granuloma inguinale, Bel Soğukluğu, frengi, kandidiyasis, Hepatit B, Hepatit C (nadiren), herpes, HIV, HPV ve daha nice cinsel ilişki yoluyla bulaşan hastalıklara (CYBH) (Sexually Transmitted Diseases - STD) karşı önlem almak adına korunmak şarttır.
Bu hastalıklardan korunmak için yapılabilecekleri, korunma miktarına göre şöyle listeleyebiliriz:
1) Tamamen Korunmasız Seks: Hiçbir korunmaya sahip olmadan yapılan cinsel birleşmedir. Eğer erkek, kadının cinsel organı içerisine spermlerini boşaltırsa %85 ihtimalle gebelik durumu gözlenir. Özellikle 15-30 yaş arası kadınlarda bu şekilde doğurganlık oranı çok yüksektir. Bunun haricinde yukarıdaki hastalıklara sahip birisiyle yapılan korunmasız seks sonucunda, o hastalığın kapılma olasılığı %80'in üzerindedir. Dolayısıyla, eğer özellikle çocuk istenmiyorsa ve taraflar cinsel hastalık durumlarından emin değillerse (ki çoğu zaman eminlerse bile), bu şekilde seks kesinlikle önerilmez.
2) Ritm Metodu: Kadınların adet dönemleri takip edilerek yapılan cinsel birleşmedir. Kadınların adet dönemleri yaklaşık 30 günde bir kendini tekrar eder. Bu günlerin 10-20. günleri arasında yumurtaların döllenebilirliği en yüksek düzeydedir (tavan döllenebilirliği). İşte döngünün ilk 10 günü ve son 10 günü seks yapılırsa, göreceli olarak çocuk meydana gelme şansı daha düşüktür. Bu şekilde yapılan seks, %15-35 oranlar gebelikle sonuçlanır. Bu yine de çok yüksek bir orandır, çünkü çoğu zaman kadınlar adet dönemlerini hatalı hesaplarlar veya döngü düzensiz olabilir.
3) Coitus Interruptus: Türkiye'de "geri çekme" olarak bilinen yöntemdir. Erkek, boşalma öncesinde penisini vajinadan çıkararak dışarıya boşalır. Ancak bu yöntem %20-40 ihtimalle başarısız olmaktadır, çünkü çok yüksek bir kontrol becerisi gerektirmektedir ve çoğu zaman erkek boşaldığını fark etmemektedir. Riski arttıran en önemli durumsa, ana boşalmadan önce gelen, genellikle sperm içermeyen (ama içerebilen de) sıvının vajina içerisine erkek fark etmeden akmasıdır. Bu sıvı içerisinde bulunabilen spermler, döllenmeye sebep olabilirler.
4) Kondom: Genellikle lateksten üretilen geçirgen olmayan bir araçtır. Kondom, erkeğin erekte olmuş penisi üzerine takılır. Böylece meni boşalma sırasında bu yapı içerisine hapsolur ve döllenme gerçekleşemez. Bu yöntem bile %15 oranla gebelikle sonuçlanabilmektedir, çünkü kimi zaman kondom penise tam oturmamaktadır veya üretim hatalarından ötürü ufak tefek deliklerden sperm sızabilmektedir. Fakat pratik olarak kondomun koruma başarısı %99 olarak kabul edilir. Yine de mutlaka güvenilir markaların ürünleri tüketilmelidir.
5) Sperm Öldürücü Jeller: Bu kimyasallar vajina içerisine uygulanırlar ve sperm boşaltıldığında, bu jel içerisindeki kimyasallar anında spermleri öldürürler. Ancak bu yöntemin başarısızlık oranı %25 olarak verilmektedir, çünkü bu jeller tek başlarına yeterli olamamaktadır. Bu jellerin, Sağlık Bakanlıkları'nca onaylananlarının kadın ve erkek sağlığına bilinen hiçbir ciddi etkisi bulunmamaktadır.
6) Diyaframlar (Tamponlar): Bunlar geçici ya da kalıcı olabilen yöntemlerdir. Seks öncesi kadın vajinası içerisine yerleştirilir ve böylece spermler yumurta kanalına geçemez. Bu yöntemin başarısızlık oranı %10-15 arasındadır ve oldukça başarılı bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Başarısızlık sebepleri kondomunkiyle benzerdir. Ayrıca bilinmesi gereken, bu tamponlar sadece çocuğa engel olmaktadırlar, ancak hastalıklar aynı şekilde bulaşabilmektedir. Genellikle bu tamponlar, yukarıdaki jellerle birlikte kullanılarak yüksek başarı oranlarına erişilebilmektedir.
7) Ağızdan Alınan (Oral) Haplar: Bu hapların içerisinde sentetik östrojen ve progesteron hormonları bulunmaktadır. Bu haplar sayesinde hamilelik taklit edilir, böylece yumurta üretimi durdurulur. Daha sonra hap kullanımı kesilerek 1 hafta içerisinde döngünün yeniden başladığı görülmektedir. Bu yöntem ya hiç başarısız olmamaktadır, ya da %3 gibi çok düşün başarısızlık oranlarına sahiptir. Dolayısıyla son derece etkili bir yöntemdir. Ancak elbette ki, her hapta olduğu gibi tıbbi kontrol altında alınmalıdır. Eğer doktor kontrolünde, düzenli olarak ve doğru bir şekilde kullanılırsa, neredeyse asla çocuk doğumuna sebep olmazlar (tabii hastalıklara yine engel olamayan bir yöntemdir). Amerika Birleşik Devletleri'nde her yıl 12 milyon kadın bu haplardan kullanmaktadır. Bu haplar kimi zaman adet sorunlarını çözmekte de doktorlar tarafından kullanılmaktadır. Yine bakanlık onaylı hapların sağlık problemlerine sebep olmadığı bilinmektedir. Yine de her zaman ama her zaman doktor kontrolünde kullanılmalıdır.
8) Ağızdan Alınmayan Haplar: Haplar kimi zaman iğneler, yapışkan bantlar ve benzeri yöntemlerle de satılabilmektedirler. Bunlar deriden, damar yoluyla alınırlar (ve hatta bantlar sadece deri üzerine yapıştırılırlar) ve gerekli hormonlar bu şekilde alınır. Başarısızlık oranı %1'den bile düşüktür. Bu yöntemin daha başarılı olma sebebi, hap almayı hatırlamaya gerek olmamasıdır; yani insanlardan kaynaklı hataların önüne geçilmiş olur. Genellikle bir sefer deriye yapıştırılırlar ve uzun bir süre, düzenli olarak buradan hormon aktarımı yapılır.
9) Plan B Hapları: Yukarıdaki düzenli alınan haplar haricinde bir de her bir cinsellik sonrasında, en geç 72 saat içerisinde alınması gereken haplar bulunmaktadır. Bu haplar içerisinde çok yüksek oranda progestin kimyasalı bulunur ve bu sayede yumurta üretimi hızlı bir şekilde sonlandırılarak gebelik önlenir. Hata payı %5-40 arasında değişmektedir, çünkü alınan zamana göre bu başarı oranı değişim göstermektedir. Bu, gebeliği sonlandıran bir hap değildir! Sadece gebelik gerçekleşmeden etkilidir. Ayrıca yeni yapılan araştırmaların 75 kilogramın üzerindeki kadınlarda bu hapların işe yaramadığını ortaya koyduğunu hatırlatalım. Dolayısıyla bunları kullanırken, fiziksel özelliklerinizden de haberdar olmanızı tavsiye ederiz.
Bu tip daha pek çok yöntem mevcuttur; ancak uzatmamak adına burada keseceğiz. Vermek istediğimiz bilgi, gerek seks konusunda, gerekse de seks ile aktarılan hastalıklar konusunda öğrenmemiz gereken çok şey var ve utanarak, sıkılarak, "Bize ters bu konular." diyerek bu işin içerisinden çıkamayız, ilerleyemeyiz, vizyonumuzu geliştiremeyiz. Umarız yukarıdaki bilgiler size bir fikir vermiştir.
HIV Tespiti İçin ELISA Testi Ne Zaman Uygulanmalıdır?
[ELISA Testi için] 3 ay "altın standart" diye tabir edilen bir süredir, günümüzde kullanılan test kitleri, düşük yoğunluktaki antikor seviyesini ve özellikle ilk 1 ay içerisinde yüksek değerde bulunan IgM antikorlarını yakalayabildiğinden "en az 3 ay" tabiri hatalıdır. Kullanılan eia kitleri 3 hafta gibi kısa süreden sonra reaktif kan örneklerini yakalayabilmektedir. Ayrıca antijen kitleri de içeren "birleşik test" olarak adlandırılan 4. jenerasyon eia kitleri ile bu süre 2 haftaya kadar indirilmiştir. Ayrıca CDC nin istatistiklerinde ortalama pozitifleşme süresi 25 gün olarak belirtilmekte ve WHO normal bir bireyin 21 günde HIV'e karşı ölçülebilir miktarda antikoru üretebileceğini söylemektedir.
Evrim Ağacı Olarak Beklentilerimiz, Çalışmalarımız, İsteklerimiz
1) Öğrenin: Cinsellikle ilgili, vücudunuzla ilgili, hormonlarızla ilgili tüm detayları öğrenin. Nasıl çalışır, nasıl işler, ne ister, ne eksiktir, ne fazladır ve daha nice soruya cevaplar arayın. Bu sizin tek ve nihai vücudunuz ve öldükten sonra asla tekrar yaşamayacaksınız, bunu unutmayın. Daha sonra, cinsel sağlıkla ilgili araştırın. Korunma yöntemlerini öğrenin.
2) Uygulayın: Sadece öğrenmekle kalmayın, öğrendiklerinizi hayata geçirin. "Bize bir şey olmaz." mantığı şimdiye kadar asla işe yaramamıştır ve yukarıdaki hata paylarına göre, hata payı çok daha yüksek bir yöntemdir. Üstelik karşılığında başınıza gelebilecekler, en iyi ihtimalle "beklenmedik bir çocuk" veya "süründürücü bir hastalık", en kötü ihtimalle ise "ölüm"dür.
3) Bilinçlendirin: Unutmayın ki her ne kadar utanıp sıkılsanız da, insanların %98'inden fazlası hayatlarında en az 1 defa seks yapmıştır, yapmaktadır. Bu gerek eşinizle olsun, gerek sevgilinizle, yukarıdaki riskler herkes için geçerlidir. Dolayısıyla birbirimizi bilinçlendirmezsek, asla bu kötü durumların önüne geçemeyiz. Sadece bilinçlenmekle kalmayın, arkadaşlarınızı, çevrenizi, ailenizi bilinçlendirin. Bu sadece hayat kurtarıcı değildir, aynı zamanda bir ülkenin kafa yapısı olarak gelişmesini sağlayacaktır.
4) Destek Olun: Ülkemizde ve Dünya'da bu konuda çalışmalar yapan birçok bilim kuruluşu, topluluk ve sivil toplum örgütü bulunmaktadır. Bunların etkinliklerine zaman buldukça gidin, hatta destek olabiliyorsanız mutlaka destek olmaya çalışın. 2007 yılına ait bir rapora göre Dünya çapında 33.2 milyon insan HIV pozitiftir. Ayrıca 2009 yılındaki bir diğer rapora göre şimdiye kadar, son 70 yılda toplamda 60 milyon insan bu hastalığa yakalanmıştır, bunların 25 milyonu bu hastalık sebebiyle ölmüştür. Afrika'da 14 milyon öksüz çocuk bu hastalığı taşımaktadır. Bu, insanların tiksinme lükslerinin olduğu bir durum değildir. Hepimiz tek yürek olarak bu hastalığın önüne geçebiliriz, dolayısıyla yapılan çalışmalara destek olmamız şarttır.
Umuyoruz size gerek AIDS, gerekse de seks ile ilgili genel ama faydalı bilgiler katabilmişizdir.
Ekleme: Kenan Can Tok
İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!
Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.
Soru & Cevap Platformuna Git- 22
- 6
- 6
- 6
- 3
- 2
- 1
- 1
- 0
- 0
- 0
- 0
- S. D. E. Al. (2019). Life: The Science Of Biology.
- K. Holmes, et al. (2007). Sexually Transmitted Diseases. ISBN: 9780071417488. Yayınevi: McGraw-Hill Professional.
- Hiv gov. Aids. (30 Ekim 2019). Alındığı Tarih: 30 Ekim 2019. Alındığı Yer: Hiv gov | Arşiv Bağlantısı
- WHO. Who. (30 Ekim 2019). Alındığı Tarih: 30 Ekim 2019. Alındığı Yer: WHO | Arşiv Bağlantısı
- J. Wilson. Morning-After Pill May Not Work For Overweight Women. (26 Kasım 2013). Alındığı Tarih: 30 Ekim 2019. Alındığı Yer: CNN | Arşiv Bağlantısı
Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?
Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:
kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci
Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 21/11/2024 11:56:52 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/275
İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.