Artık klasikleşmiş, pek de bir yaratıcılık içermeyen inanan-inanmayan tartışmalarında, her iki tarafın da fazlaca basit argümanlarla kendi inanış biçimlerini savunmaları artık günümüzde, özellikle sosyal medya dönemi sonrasında hayli sıkıcı hâle geldi. Özellikle kendini bilge sanan, bin yıl öncesinin sorgulama biçimlerini bugün hâlâ geçerli sanan garip mi garip tiplerin gerçekten çok basit soruları katlanılır gibi değil. Örneğini verdiğiniz soru da aslında bu kapsamda.
Buradaki esas sorun, bilgisiz fikir sahibi olmak. İşte bin yıl önce hiç kimsenin hiç bir konuda bilgisi yoktu ve olabilecek her tür iddia geçerli gibi görünüyordu çünkü birilerinin k.çından uydurduğu argümana cevap verecek bilgiye, daha da önemlisi felsefi bakış açısına sahip değildi insanlar. - Allah yok. - Aklın var mı? - Var. - Çıkar göster bakayım. - Kem küm - Bak, gösteremedin... gibi, çocukça tartışmalar, yüzyıllar boyu insanları oyalamaya yetti de arttı.
Allah var-yok tartışmalarında Allah'ın varlığını, "yoktan nasıl var olacaksın?" diye soran bir inanan varsa onunla tartışmak anlamsızdır. Bu kadar basit bir soruyla Allah'ın varlığına inanıyorsa o kişi henüz ortaçağda (milyarlarca insan böyle olduğu için şaşırıyor sayılmayız) yaşıyor demektir. O kadar fazla cevap ve karşı soru ile o kişinin bu sorusunun anlamsızlığı vurgulanabilir ki konuyu konuşmak zaten önemsizleşir. Mesela tek bir soru sormak isterim: Bana yokluğu tanımla. Yokluk ne demek? O kişi bunu yapamaz. Yokluğun ne demek olduğunu bilmiyordur çünkü. Onun "yokluk" dediği şeyin içinde neler olduğunu ona anlatmak gerekir ki bu konu, Allah'ın varlığıyla yokluğuyla ilgisizdir.
Biliyor olsa onun yokluk dediği şeyin aslında temel parçacıklar, karanlık madde, karanlık enerji gibi doğasını ya da içeriğini tam olarak bilmediğimiz ama davranışları üzerine fikir sahibi olduğumuz şeyler olduğunu bilir ve bu soruyu sormaz. Günümüzde, onun yokluk dediği şeyi zaten bilimsel olarak tanımlayıp, onu incelemeye çalıştığımızı, evrenin toplam enerjisinin sıfır olduğunu, evrendeki hiç bir şeyi evren dışından gelmediğini, evrenin ortaya çıkması için dışarıdan herhangi bir katkının gerekmediğini, evrenin içindeki tüm pozitif yüklü enerjinin yine kendi içindeki negatif yüklü enerjiden geldiğini bilmeyen biri ile yokluğu/varlığı konuşmak anlamsızdır. Allah'ın varlığını, bu argümanla savunuyorsa onun inandığı Allah'ın evrenin dışında var olması gerekir ki dediğim gibi evren, dışarıdan bir katkı ile oluşmuş bir yapı değil. Yani ya Allah evrenin dışında değil, içinde. Ya da evreni o yaratmadı.
Diğer bir itiraz, kendisinin ya da evrenin, yokluktan yaratıldığını nereden biliyor ki? Bunu bilmiyor ve bilemez. Yani bu soruyu ciddiye alsak bile ve biz onun bu sorusuna cevap veremesek bile bizim, yoktan nasıl var olacağız sorusuna cevap veremeyecek olmamız, onun iddiasının doğru olduğu anlamına gelmez ki. Bu zaten temelden yanlış ve çocukça bir iddia.
Daha da ötesi Allah inancı, herhangi bir bilgi türüyle test edilemez. Bilim, felsefe, sanat, her ne ise. Yani ben, bilimsel olarak o kişinin sorusuna cevap versem (ki yukarıda verdim) o kişi "Haa, tamam ya, evrendeki tüm pozitif yüklü enerji yine evrendeki negatif enerjiden geliyormuş. Demek ki hiç bir şey yoktan var olmamış. Artık ateist oldum"mu diyecek? Yoo... Hangi bilimsel gerçek inanan bir kişiyi ateist yapar ki? (Hazır konu açılmışken bunun da cevabını vereyim: Birinin söylediği değil, kendisinin fark ettiği bilimsel bilgi kişiyi ateist yapar. Aynı bilgiyi size söylediklerinde itiraz etme eğiliminde olursunuz. Ama aynı bilgiyi, siz bir yerden okusanız ve düşünseniz, itiraz etmeden ciddiye alma olasılığınız çok daha yüksektir) Yani aslında pek az kimse inancını, bilimle değiştirir. Ve zaten değiştirmemelidir. Allah'ın varlığı yokluğu konusundaki tercihiniz, bilgi düzeyiniz ile belirleniyorsa sizi inançlı yapacak tek şey, gerçekleri görmezden gelmek ya da onları esnetme becerinizi diri tutmaktır.
Allah inancı duygusal, manevi bir şeydir. Bunu tartışmak anlamsızdır. Tüm bu bilimsel bilgilerle, felsefi argümanlarla Allah inancının tartışılması, zayıf inanç göstergesidir. Şüphe göstergesidir. İnancın bilgiye ihtiyacı yoktur. Sevgi gibi. Hiç kimse, aşık olduğu bir kişinin, gücün, fikrin kendisini mutlu edeceğini, terk etmeyeceğini bilemez. Dünyada kalbinde sevgi olmayan tek bir kişi yoktur bence. Sevgi de karşılıksız hissedilen bir güvendir. Allah'a bilginiz doğrultusunda sevgi duyuyor iseniz bu hayli zayıf bir bağlantıdır. Gerçek inanan, bilgi düzeyi ile bunu sağlamlaştırma ihtiyacı duymaz.
Özetle böyle. Umarım açıklayıcı olabilmişimdir. Sağlıcakla...