Varoluş ve niteliği üzerine yapılacak değerlendirme, varoluşa ait özellikleri referans alan kanıtlarla desteklenemez.
Ulaşılmak istenen sonuç, yorum yapılan yapı üstü bir değerlendirmedir çünkü.
Bu anlamda varoluş yorumuna, somut kanıt isteme; anlam açısından çelişkili bir durumu ifade eder.
Varoluşa dair elde edilmiş sonuç, KANAAT, İNANÇtır. Belli bir sonucu benimsemiş kişi, (ne olduğundan bağımsız olarak) net ve somut kanıtları olduğu için değil, elde ettiği bulgulara gözlemlere vs dayanarak KABUL ETTİĞİ için ikna olmuştur.
Tanrının olmadığına somut delil getirilebilir mi?
Hayır. Olduğuna da aynı nedenlerle somut delil getirilemez.
Kişinin hangi sonuca ulaştığından çok, ona nasıl ulaştığı daha önemli bu yüzden.
---
Varoluşu yorumlama üzerine yapılacak sorgulamalar temelde öznel kalmak durumundadır. Bir kişi kendi yorumunu destekleyen argümanları, kendi kabul ettiği referanslarla sunacağı için, herkes için geçerli olmasını bekleyemeyiz. Zaten bu yüzden herkesin varoluş yorumu farklı. Aynı inanç biçimine sahip bireylerde de, o sonuca gitme nedenleri farklıdır. Aynen bireylerin tasarımcı olmadığına dair kanaatlerinin oluşma nedenlerinin de öznel olması gibi. Hatta sistemli bir dine mensup bireylerin tasarımcı tanımları dahi farklıdır. Hem öğreti açısından, hem de bireylerin algı biçimlerinin tekilliği nedeniyle tasarımcı betimleme-tanımlama-tasavvur etme farklılığı kaçınılmazdır.
Beynin gerçeklik algısı dahi bireye özgü olduğu için, kapalı devre sistem gibi işleyen bir yapıda, ortak çıktılar bekleyemeyiz. Bu yüzden de, bir anlayış kendini mutlak doğru, kendi gibi olmayanları hata içinde, eksik, yanlış, niteliksiz olarak görmesi tamamen bir yanılsama, zihinsel polarizasyonun (taraflaşmışlık-fanatikleşmişlik) bir göstergesidir aslında. Kendi varlık yorumunu afişe eden, ön plana çıkaran, en doğru zanneden anlayışlar, önce varoluşun ne kadarından haberi olduğunu, bu haberi olduğu kısmın ne kadarını anlayabildiğini düşünmeli.
Tasarımcı nihayetinde zihnimizde üreteceğimiz bir anlam olacağı için, eğer gerçekten kabul etme / reddetme noktasına gelmişsek, çok sağlam temellendirmek zorundayız. Bunun için de güncel bilimsel literatürü elde edebildiğimiz kadar takip eden, felsefe ve dinlere ait yeterli miktarda araştırma yapmış (vaktini ayırıp detaylı olarak araştırmış), kendi varlığı ile ilgili sorgulamalara girmiş (varız ve yaşıyoruz ne olmuş anlayışından çıkabilmiş) olmak gerekiyor en azından. Bu basic kısım tam anlamıyla başarılmadan, kişinin varoluş yorumunun değerinin olmayacağını düşünüyorum. Kültürel olarak daha yüksek sayıda birey yaşamda kalma odaklı olduğu için bu tarz sofistike - felsefi sorunsallar olmadan yaşamakta ve varoluş yorumunu da kopyala - yapıştır biçiminde edinmektedir. Böylece hem çaba göstermesine gerek kalmadan, popüler bir yaklaşıma dahil olmakta, hem de sosyal yapıda kabul görmesi kolaylaşmaktadır. Özellikle de kendini bilimselliğe yakın hisseden bireylerin sadece popüler olduğu için ateizmi benimsiyor olması (popüler kültür) oldukça altı doldurulamaz hale gelmekte.
Tasarımcının varlığını ya da yokluğunu kanıtlamaya çalışmak, değirmenlere karşı savaşmak gibi bunu iyi anlamak gerekiyor. Kişinin neye inandığından çok, sonuca varmada kullandığı yöntem temeldir. Bu yüzden kendinden emin konuşmak, iddialı olmak yerine, daha çok bilgi toplayıp mütevazı biçimde araştırmaya devam etmek gerekir.
Eğer varoluşsal anlamda bir sonuca gideceksek, onun kendi kendine çabalarımız-araştırmalarımız sonucu doğması gerekir. Edinilmiş-adapte-öğretilmiş-kültürel olarak aktarılmış varlık yorumları her ne kadar hızlı-kolay konforlu görünse de, içsel olarak yaşamdan tatmin olma gibi temel bir ihtiyacı gideremiyor olmaktan kaynaklı boşluklara neden olabilir.
Yeterli derecede araştırma-derinleşme çabamız var mı, yoksa sahip olduğumuz varlık yorumu sadece yaşamımızı mı kolaylaştırıyor. Bu soru, bir tasarımcının olup olmadığından daha önemli. Eğer yaşamı kolaylaştıran adapte bir yoruma sahip isek, tasarımcı olsa da olmasa da bunu anlama ihtimalimiz sıfıra daima yakın kalacak.
6,610 görüntülenme