Yine o kadim soru "Linux vs. Windows". Linux'un o meşhur monolitik çekirdeği, yani "her işi ben yaparım, kimseye de sormam" diyen inatçı yapısı, teorik olarak context-switching sırasında birkaç nanosaniye kazandırabilir. Ancak bu kazanç, pratikte sıradan bir yazıcıyı tanıtmak için antik bir forumda ioctl çağrısı ararken harcanan saatlerin yanında, evrenin ısı ölümü kadar anlamsız kalır. Windows'un hibrit NT çekirdeği ise daha çok "aman ağzımızın tadı kaçmasın" felsefesiyle, her donanımla bir şekilde anlaşarak pragmatik bir barış ortamı sunar.
Geliştirme konusuna gelirsek; Microsoft, WSL2 (Windows Subsystem for Linux) ile Linux'u adeta fork()'layıp kendi proses ağacına execv() etti. Yani Windows, rakibinin en karizmatik özelliğini alıp kendi bünyesinde stajyer olarak işe başlattı.
Oyun ve profesyonel yaratıcılık arenasında ise durum trajikomediye dönüşüyor. DirectX API'sinin endüstri üzerindeki sarsılmaz hegemonyası, Vulkan'ın "ama ben daha platform bağımsızım" şeklindeki haklı feryatlarını, kimsenin duymadığı bir indie rock konserine çeviriyor.
Bir tarafta tek tıkla Cyberpunk 2077 dünyasına dalmak varken, diğer tarafta Wine ve Proton katmanlarıyla dijital bir soğan soyarak oyunu çalıştırmaya çalışmak, ancak kendini güçlendiren bir başa çıkma mizahı olarak açıklanabilir.
Grafik tasarım, video kurgu gibi alanlar ise Linux için tam bir kara mizahtır, çünkü Adobe Creative Cloud'un o topraklarda var olmaması, adeta "bu partiye davetli değilsin" demenin kurumsal halidir.
Yani bana göre Windows daha iyidir, çünkü Linux'un en iyi yaptığı şeyi (Bash terminali) bir uygulama gibi çalıştırıp, üzerine bir de sorunsuz oyun ve Adobe desteği ekleyerek absürt bir zafer kazanmıştır.
Çalışıyorsa, kurcalama; rakibininki daha iyiyse, onu al ve kendi sisteminin bir parçası yap.