Burada iki zıt görüşü savunurken iki ayrı mantık hatasına düşmemek gerekir. İlk olarak bir dini benimseyen ve o dini uygulayanların davranışlarının bir skala şeklinde olduğunu unutmamak gerek.
Bu skala arasında aslında gerçekten o dine inanmayan ama onu kendi menfaati için kullananlardan tutun da gerçekte o dinin radikal olduğunu düşünüp o davranışları benimseyen, o dinin radikal olmadığını düşünenden tutun da dinin neleri emredip neleri yasakladığına yönelik farklı görüşlerde olanlar var. İçlerinde radikal veya o dini kendi menfaatine kullanan var diye bütün dini bu şekilde görmek hatalı olacaktır. Din, üzerinde (bilimde olduğu gibi) bir konsensüs bulundurabilen bir olgu değil. Yoruma açık bir olgu.
İkinci hata ise sadece o dini çarpıtanların olmadığını bilmekte yatıyor. O dine gerçekten inanan ve gerçekten dinde o yıkıcı görüşlerin doğru olduğunu savunanlar var ve onlar yanlış uygulamıyor ve çarpıtmıyor. Yıkıcı din savunucularının da o dinin bir görüşünün bir parçasıdır. "Gerçek din bu değil." diyemezsiniz çünkü din yorumlanabilen bir olgudur. "Gerçek din" diyebileceğiniz net bir konsensüs yoktur.
Dinin yıkıcı olduğunu savunuyorsanız öyle olduğunu başından beri düşünmeyen, başkalarını etkileyecek kararları verirken dikkatli davranan bir kesimin de olduğunu unutmamalısınız. O dinin yıkıcı değil yapıcı olduğunu düşünenlerden iseniz öncelikle dini menfaati için "çarpıtanların" neler yaptıklarını göstereceksiniz. Dini "kendilerine göre çarpıtmayan" ve yıkıcı olanların olduğunu kabul ettikten sonra sizin dini görüşünüzün neden böyle olmadığını aktarmalısınız.
Bu kısımda laikliğin önemine geliyoruz. Laikliğin sağlanamadığı bir ortamda yıkıcı dini görüşün taraftarları daha saldırgan olduklarından hakim olmaları birçok açıdan daha kolaydır. Ellerine hakimiyet geçtiğinde ise hem o dinde gerçekten yıkıcı görüşü savunan hem de menfaati için dini kullanan kitle güç kazanır. Bu sebeple din gibi olgularla toplumu yönetmek tehlikelidir. Taraftarlar, yıkıcı bir biçimde yönlendirilebilirdir.
Bu yüzden başkalarını da etkileyecek kararlar alınırken akla, mantığa, sorgulamaya, bilimsel verilere, çözüm önerini şeffaf ve rasyonel biçimde gerekçelendirmeye/temellendirmeye dayalı bir sistem benimsemeliyiz. Herkes kendi inancına inanabilir ya da inancını yaşayabilir. Aynı din içinde bile inanılan dini görüşten farklı dini görüşlerin de olduğunu kabul etmeliyiz. Dini tek tipleştirmeye çalışmak anlamsızdır. Dine inanan kişiler, dinin yapıcı olduğunu düşünse de pratikte "hata" yapabilir. O dini önemsemeyen ve pratikte görüşlerini yıkıcı uygulayanlar olabilir. O dini gerçekten yıkıcı görüp pratikte yıkıcı davranan olabilir. Pratik, bu durumlardan hangisinde olduğumuzu anlamak için önemli bir faktördür
Asıl önemli olan, laikliği sağlamak ve dindar veya dinsiz fark etmeksizin dini yıkıcı biçimde kullananların karşısında durmaktır. Kişiler başkalarını etkileyen kararlar alırken dikkatli olmalı ve herkes, kendi haklarını başkalarının sınırlarına girmeden yaşamalıdır.