Ruhsuz, kıytırık, dandik dizilerin cirit attığı şu sıkıcı dönemlerde şöyle pek de uzun olmayan, yeri geldiğinde güldüren, yeri geldiğinde üzen, az biraz geren ve karakterleriyle müthiş yakın bağ kurabileceğiniz iyi bir dram arıyorsanız bu diziye mutlaka göz atmalısınız.
The Bear'in en çok öne çıktığı özelliği, kaosu muhteşem bir şekilde kullanması. Nispeten sakin bir bölümün ardından birden fırtınalar kopmaya başlayınca ekranın içine çekilmeniz kesinlikle kaçınılmaz oluyor. Dizinin güzel mi güzel temposunu besleyen biricik kaynağı da bu... KAOS!
Yazarlar diyaloglarla muhteşem bir iş ortaya çıkarmışlar. Ben diyaloglardan bu hazzı sanırım en son Better Call Saul'da almıştım.
2022 sonbaharında izlediğim ilk sezonunu çok iyi bulmuştum. Birkaç hafta önce çıkan ikinci sezonu ise her yönüyle ilk sezonun fazlasıyla üstüne çıkmış. BAYILDIM!
Kaotikliğiyle, gerçekçiliğiyle, karakter dinamikleriyle, müzikleriyle, oyuncularıyla, diyaloglarıyla ve harikulade tek plan sahneleriyle The Bear son zamanların tartışmasız en iyi dizilerinden birisi.
Favori karakterlerim çok! Marcus çok şirin ve masum. Sydney'de bazı insanlarda bulunmayan liderlik vasfı var. Carmen çok azimli. Richie'ye çok üzülüyorum.
NOT: Ben ömrümde böyle bir konuk oyuncu kadrosu görmedim. Walk of Fame'den toplayıp getirilmişler resmen...
“You have this minute where you’re watching the fire and you’re thinking, “If I don’t do anything, this place will burn down and all my anxiety will go away with it.”