Dizinin atmosferi hem görsel hem de tematik açıdan çarpıcı. Sovyet mimarisiyle steampunk esintilerini bir araya getiren paslı yıpranmış yüzeyler ve hiç bitmeyen spiral bir merdiven hikayeye yalnızlık ve hapsedilmişlik duygusu katıyor. Bir bilim kurgu setinden çok yaşanmışlıkla dolu bir dünyayı andırıyor.
Ama asıl güzel olan Silo’nun sadece bir distopya sunmaması. İzlerken bugünkü dünyaya da dönüp bakıyorsunuz: Yalanlar, sınıf ayrımları, özgürlüğümüzün sınırları... Bir şekilde kendinizi sorgularken buluyorsunuz. Biz de kendi silomuzda yaşamıyor muyuz? diye sormamak elde değil.
Gerçekten kaçış mümkün mü? Yoksa her şey bizi yeraltında kalmaya mı zorluyor? Her bölümünde biraz daha derine inmek ve gizemlerin çözülmesini beklemek.. izlerken en keyif veren yanı. Kesinlikle izlemeye değer!