Dönemin gerçekten en ilgi çeken filmi olabilir. Yönetmen Paul Thomas Anderson. Boggie Nights, Magnolia, There Will Be Blood gibi 90'lardan uzanan bazı filmlerin yönetmeni ve sanıyorum biraz farklı bir tarzı var. Özellikle Magnolia'yı oldukça garip bulmuştum. Beğenilen filmler de. Zaten saydığım filmler ve onlara ek olarak 3 filmi daha 11 Oscar adaylığı almış. Film bence makul uzunlukta. Öyle hemen bitmiyor. Sündürmüyor da. Şu anda en iyi 107. sırada bulunuyor. Oyuncuları oldukça sevdim ben. Karakterler arasında pek nötr kalamıyorsun. İyisi sempatik, kötüsü itici. Galiba bu noktada Sean Penn ve Teyana Taylor da övgüyü hak ediyordur. Benicio Del Toro ve DiCaprio muazzam bir karakter çifti olmuş. Film sırf onlarla ilerlese çok daha zevkli olurdur. Burada DiCaprio yine bir tiplemesi ile kalpleri fethetti. Sinirlenmesinin ne kadar eğlenceli olabileceğini belli ki birileri daha fark etmiş. Kendisini izlerken salonda eğlenmeyen kimse yoktu.
Film ne amaçla olur bilmem ama tam mevcut ABD gündemine hizmet ediyor. Arka planda ırkçılık, göçmenlik, devrimcilik, anarşi gibi bazı büyük temalar yer alıyor. Yakın çerçevede ise yine bir aile trajedisi işleniyor. Böyle baktıkça film yazmak pek de zor değilmiş dedirtti bana. Eski anarşist devrimcilerin peşine 16 yıl sonra tekrar düşen bir subayın avını işliyor aslında. Başta film beni vizyonsuz derecede ırkçı ve cinsiyetçi kadın karakteriyle bayağı rahatsız etti. Aynı eksende devam etse izlediğim en gıcık film olabilirdi. Özetle film çok muazzam der miyim? Hayır. Ama izlenir mi? Kesinlikle izlenir. Laser IMAX seçeneğiyle daha da etkileyici olabilir. Makul bir gerilimi var.