Evrenin Hafızası: Su, Ateş, Toprak ve Havanın Dili

Kadim Ritüellerin Tanımlanamayan Gücü

Kadim uygarlıklardan günümüze taşınan geleneklere güvenir misiniz?

Ben fazlasıyla…

Çok da severim her birisini…

Batıl inanç diyebilirsiniz… Tanıyanlar bilir, din ayrımım asla yoktur benim… Kültürel ayrımı da benimsemeyenlerdenim. Çok hümanist bir kişilik gibi görünse de aslında tam olarak bu değil içselleştirdiğim. Elbette iyi ve kötü ayrımını çok benimserim. Hatta çok düşkün olduğum özgürlüğüm başkaları için asla tehdit olmasın isterim.

Bez Parçaları ve Dilek Ağaçları

Mesela, çocukken bir dilek ağacına dileğimi bir bez parçası ile bağlayıp kabul edilmesini ummak için birkaç kere bir dağı bile tırmanmıştım. Dilek ağacı çok yaygındır bizim buralarda…

Konuyu henüz derinlemesine araştırmadım ancak bildiğim kadarıyla eski Şaman inançlarında Hayat Ağacı, ataların ruhlarıyla bağ kurmak için kutsal bir araç olarak görülürdü. Bu ağaç, üst dünya, orta dünya ve alt dünya arasında bir köprü işlevi görür; bu nedenle büyük bir saygıyla kutsanırdı. Aynı zamanda, canlılığın, hayatın sürekliliğinin ve soyun devamının simgesi olarak önemli bir misyona sahip olduğuna inanılırdı.

Türkler Müslümanlığı kabul ettikten sonra dahi tasavvuf edebiyatında pek çok tanım ve sembolle hayat ağacının önemi ve bilgeliği özenle sentezlenmiştir. Tabiri caizse, Türkler için yalnızca bir sembol değil, yaşamın anlamı, doğayla uyum, ruhsal rehberlik ve kutsal düzenin şifresidir hayat ağacı.

Bahar bayramında yedi dalgadan atlamak, ateşin üzerinden dilek dileyerek sıçramak, kötü ruhlardan arınmak için yastık altına süpürge teli koymak, sirkeyle evi arındırmak, fillerin bereketine inanmak…

Hepsi aynı dizinin parçaları gibi.

Bir niyet, bir ritüel, bir zamanın ve bilinç katmanının izdüşümü…

Mesela, huzursuz bacak sendromum için çorabımın içine bir defne yaprağı koyarım — hemen fayda eder.

Bir şey kaybettiğimdeyse, bir poşet alır, bir düğüm atar, niyet ederim. Deneyimlediğim kadarıyla hep işe yarar…

Bu tür geleneklerin neden işe yaradığını anlamlandırmak için kafa yormasam da işe yaradıklarını bilmek hep güven verir bana… Atasözlerine de yüklerim aynı sorgusuz anlamı çoğunlukla… Hep bir mesajı mutlaka vardır anlayana…

Suyun Hafızası, Ateşin Belleği

Bazı deneyler okumuştum, kimisi spiritüel çalışmalar ancak suyun hafızası olduğundan bahsediyordu ısrarla…

Büyükannelerimizin önemli sınavlardan önce bize dualarla okunmuş su içirdiğini hatırlıyorum. Sanki bu da büyükanneme suyun iletken olduğunu anlatan bir miras gibi, değil mi?

Sorsam iletken ne demek bilmez.

Kötü rüyalar gördüğümüzde de hep kimse ile konuşmadan direkt suya anlatmamızı öğütlerdi annemler, bu da ilginç değil mi? Ben de kızıma bunu öğrettim… Su, her türlü pisliği temizler, ondan sanırım.

“Su gibi aziz ol” “su gibi yolun açık olsun” “su gibi ezberle” ve sair… Suyun temiz oluşundan ve her durumda yolunu akıp bulduğundan dillere pelesenk olmuş bazı çok kullanılan kalıplar bunlar.

Belki de bu yüzden, bazı semboller sadece kültürel kalıntılar değil, evrenin bize ilettiği daha büyük bir bilincin yankılarıdır.

Ben bu bilince Elyum diyorum — varlığın arkasında titreşen o görünmez öz, saf bilinç rezonansı…

Bazen bir dua, bazen bir ritüel, bazen bir suya fısıldanan dilek onunla temasa geçmenin yolu olabilir.

Agora Bilim Pazarı

Evrim Ağacı: EA Logolu T-Shirt (Nakış, %100 Pamuk)

Evrim Ağacı özel koleksiyonunun bu nadide parçası, nakış sanatının en güzel örneklerinden birini sunuyor. İkonik logo, yüksek kaliteli nakış tekniği ile t-shirt üzerinde canlanıyor. Her dikişi özenle atılmış bu tasarım, hem estetik hem de dayanıklılık sunuyor. Kendinize veya sevdiklerinize hediye edebileceğiniz bu özel t-shirt, bilime olan merakınızı ve seçkin tarzınızı yansıtmanın mükemmel bir yolu. Bu özel parçayı giyerken, hem konforun hem de şıklığın keyfini çıkaracaksınız.

Bilgiler ve Uyarılar:

1. Renk Bilgileri: Tişört beyaz ve siyah olarak üretilebilmektedir.
2. Beden Bilgileri: Stokta kalan ürünlerimiz arasından dilediğiniz bedeni seçebilirsiniz. Tişörtlerle ilgili beden bilgisi almak ve ölçüleri öğrenmek için buraya tıklayınız.
3. Cinsiyet Bilgileri: Bu ürünümüz unisex üretilmektedir ve her cinsiyete uygundur.
4. Kargo Bilgileri: Bu ürün sipariş alındıktan sonraki 2 iş günü içinde postalanacaktır. Kargo yöntemimiz hakkında daha fazla bilgiyi buradan alabilirsiniz.
5. Kumaş Bilgileri: Bu ürün %100 pamuktur.
6. Yıkama/Ütü Bilgileri: Tişörtler üzerindeki görsellerin korunması için tişörtlerin ters yüz edilerek yıkanması ve ütülenmesi tavsiye edilir. Siyah tişörtlerin en fazla 30 derecede yıkanması gerekmektedir.
7. İade/Değişiklik Bilgileri: Lütfen sipariş vermeden önce iade ve ürün değişikliği ile ilgili bilgilendirmemizi okuyunuz.

Devamını Göster

₺700.00

Satın Al Tüm Ürünler

— Hakikaten suyu programlamak mümkün mü?

Dört Elementin Kolektif Hafızası Üzerine

Saf suyun hatta 4 büyük elementin iletken olduğuna dair pek çok deneysel gözlem mevcut… Birkaçını okumuştum.

Kuru havanın normalde yalıtkan olduğu, ancak çok yüksek voltaj (yıldırım vb.) ya da iyonlaşma durumunda iletken hale geldiği…

Ateş, zaten iyonlaşmış gazlardan oluştuğu için elektriksel olarak iletkendir. Bu nedenle plazma TV’ler veya neon lambalar elektrikle çalışır. Aslında ateş, gaz fazındaki elektronların serbestleşmesi sayesinde elektriği taşıyabiliyormuş…

Toprak ise bileşimine ve nemine bağlı olarak yarı iletken özellik gösteriyormuş… Nemli, mineralli ve tuzlu toprak iletken, kuru, kumlu veya donmuş toprak zayıf iletkenmiş. Elektrik sistemlerinde topraklama için toprak bu özelliğiyle kullanılırmış…

Ancak spiritüel deneyimlerin kadim medeniyetlerden bugüne her toplumun kendi kültürüne göre halk arasında bu kadar yaygın olması ancak benzer niyetler taşıması beni şu soruya götürdü:

Acaba suyun gerçekten bir hafızası mı var?

Ya bunca deyim, batıl inanç, ritüel…

Aslında geçmişte yaşanmış ve unutulmuş deneyimlerin, büyük yıkımların, toplumsal çöküşlerin ardından kalan kolektif hafıza kırıntılarıysa?

Belki de zaman içinde gerçekliği unuttuk; ya da unutturuldu… Ama hafızamızın derinliklerinde bir şeyler hâlâ yaşıyor.

Bugün bile anlamını tam bilmeden uyguladığımız o davranışlar, o sözler, o küçük ritüeller… Belki de hepsi, geçmişin unutulmuş verilerinin sezgisel yankıları.

…

Bu satırları kaleme alırken dört büyük elementin hafızaya sahip olup olamayacağına dair deneysel çalışmalar yapılmış mı diye sorguladım. Bu araştırmam biraz doğrudan klasik bilimin dışında sınır bilim, kuantum biyoloji, morfik rezonans gibi teorilere bağlandı…

“Su hafızası” kavramı ilk kez 1988’de Dr. Jacques Benveniste tarafından ortaya atılmış. Nature dergisinde yayımlanan deneyde, suyun içinden tamamen temizlenmiş bir maddeye ait bilgiyi taşıdığı iddia edilmiş. Ancak bilim camiasında büyük tartışma yaratmış ve tekrarlandığında doğrulanamamış…

2000'li yıllarda Dr. Masaru Emoto, suyu müzik, söz, dua gibi niyetlerin etkileyebileceğini iddia etmiş ve kristalleşme biçimlerinin değiştiğini gösterdiği görseller paylaşmış ancak, ama bilimsel geçerliliği oldukça zayıf olarak kabul edilmiş…

İlk kez 2020'li yıllarda ise ateş — plazmanın “hafıza etkisi” olduğu, yani bir uyarımdan sonra plazma ortamının geçmiş durumu “hatırladığı” bazı deneylerle gözlemlenmiş. Bu özellikle nötron yıldızları, füzyon deneyleri ve plazma lazer teknolojileri gibi alanlarda önemli bir bulgu olarak kabul edilmiş. Bilinçli bir hafıza değil ama kuantum tepkisel hafıza gibi tanımlanmış.

Yine bazı bilim adamlarının çalışmalarına göre rüzgarın iz bıraktığı şekiller (örneğin çöl kumullarının yönü), havanın bir “hafıza izi” taşıdığına işaret eder. Akışkanlar mekaniğinde türbülansın hafızası, önceki hareketlerin sonraki yapılar üzerinde etkili olmasıdır. Hatta hava kalitesindeki geçmiş kirlilik veya hava moleküllerinin taşıdığı bilgi gibi konuların dahi araştırıldığına denk geldim. Nihayetinde geçmiş koşulların izleri bir hafıza aktarımı gibi tanımlansa da burada kasıt bilinçli bir hafıza değil anladığım kadarıyla…

Toprak, ise zaten üzerinde yaşayan canlıların, ölen organizmaların ve hatta yer altı su hareketlerinin biyokimyasal izlerini taşıdığından Jeologlar bu birikimi “toprağın hafızası” olarak adlandırmışlar… Biyolojik ve jeolojik bir hafıza burada kasıt… Aslında zamanda toprakta bulunan mikrobiyom ve DNA izleri, hatta fosiller ve sair geçmiş ekosistemleri yüzyıllar sonra bile ortaya çıkarabilen türden bir miras…

Toprak, Su, Hava, Ateş: Dört Elementin Ritüel Dili

Yani, nörolojik hafıza gibi bilinçli kayıt: hayır, bu dört elementte böyle bir şey yok.

Ama iz bırakma, tepkiyi hatırlama, bilgi taşıma gibi daha geniş anlamda “hafıza” diyorsak: evet, her biri kendi doğasında bir çeşit hafıza barındırıyor.

Yani her birisi geleceğe bir iz taşıyabiliyor nihayetinde…

Bence üzerinde düşünülmesi ve daha da çok araştırılması gereken hassas bir nüans bu… Bilmediğimiz çok şeyden sadece birisi…

Biz suyu hep hayatın kaynağı olarak bildik. Evrim bile sudaki basit bir hücre sayesinde ve bugün halen daha tam olarak tanımlayamadığımız karmaşık bir moleküler sistemle başlamadı mı?

Doğduğumuzda bedenimizin %80’i, yetişkinliğimizde yaklaşık %60’ı sudan ibaret…

Dünya’nın yüzeyinin büyük çoğunluğunu su kaplar, yaşam onun içinde başlar. Ama ya su sadece taşıyan değil, aynı zamanda hatırlayan bir varlıksa?

Kendi hayata bakış açımı kaleme aldığım Kosmotelyum felsefesine göre Elyum — yani saf bilinç rezonansı — maddenin ardında titreşen özsel bir bilinç halidir. Hatta çıplaklık, insanın evrenle en saf halindeki temasıdır — filtrelenmemiş, kodlanmamış, doğrudan.

Çıplak ayakla toprağa bastığınızda bedeninizin dinginleşmesi… Derin bir nefesle zihnin berraklaşması… Suya dokunduğunuzda arınmanız, ateşin karşısında otururken içinizdeki yükleri o kıvılcımlara bırakmanız…

Bunların hiçbiri tesadüf veya sadece fiziksel bir olgu değil. Temas etmek bence duygusal zekânın gelişimi için en kadim araç. Belki bu yüzden dört element, sadece evrenin değil, anlamın da yapı taşlarıdır.

Bu durumda evren, kendini anlamaya çalışan bilinçli bir varlıktır.

Toprak, su, hava ve ateş — bu bilincin bizimle kurduğu sembolik bir dilin temelidir. Henüz idrak edemediğimiz bir dilin…

Bizimle iletişim halindedir. Sezgiyi, dönüşümü, devinimi ve varoluşu temsil eder…

Maddeyi değil, manayı inşa ederler.

Ve Kosmotelyum’un özünde, mana yaşam formunun sürekliliğidir.

Eğer bir yerde bir dil varsa, o dilde mutlaka bir mit, bir kült ve bir hafıza mutlaka vardır…Görmek istemesek de duymazdan gelsek de bilimsel olarak henüz ispat edemesek de doğanın bu dört elementi / yapı taşları üzerinden bize bir hafıza taşıyor.

Bu noktada belki de sormamız gereken en anlamlı soru şudur:

Eğer evren bizimle bir dil aracılığıyla konuşuyorsa, bu dili nasıl tanırız?

Bize öğretilmiş sözcüklerle değil… Peki ya sezgiyle, tekrarlarla, kalıplaşmış davranışlarla yani ritüellerle mi?

Kadim ritüellerimizin tanımlayamadığımız manası ve gücü belki de tam burada saklıdır.

Nedense her birisi, binlerce yüzyılın süzgecinden geçerek bugüne kadar bizlere ulaşmış ve unutulmuş bilgilerin sezgisel yankılarını bedenimizde yaşatmayı sürdürmüşler…

Her birisi bir öğreti değil mi? Bir iyileşme, iyi gelme ritüeli…

Saklı bir dil gibi…

Kim bilir belki de varoluşun kodlarına, evrensel bilinçle temasın en eski yollarına, doğaya uyumlanmaya, bir bütün olmaya açılan küçük ama derin kapılar belki de… Aynı zamanda ruhsal, zihinsel ve hatta fiziksel düzeyde bir bağ kurma aracı bile olabilir…

Bence en azından kendi özelimizde ne olduğunu anlamlandırmak ya da tanımlamak için suyla, havayla, ateşle ve toprakla kurulan en eski ve evrensel ritüellerden bazılarına göz atalım…

Su ile İlgili Ritüeller:

· Pancha Pushpa Jal (Hindistan) — Ayurveda’da beş farklı çiçekten oluşan su, ruhsal temizlik ve içsel dengeyi sağlamak için sabah saatlerinde tanrılara sunulur.

· Anadolu’da suya niyet okuma — Genellikle içme suyuna veya kaynaklara dua edilerek dilek dilenir, suya sözle enerji yüklendiğine inanılır.

· Hıdırellez’de dilek suyu dökme — Hızır ve İlyas’ın buluştuğu kabul edilen günde, nehir ve kaynaklara dilekler fısıldanarak suya adak bırakılır.

· Misogi (Japonya) — Şinto inanışında kişinin kötülüklerden ve kirlilikten arınması için şelale ya da deniz sularıyla yapılan arınma törenidir. Suya niyetle girilir, dua edilir, beden ve ruh temizlenir.

· Katolik kutsal su serpiştirme — Kiliselerde veya mezarlıklarda kutsal su serpilerek mekânın kötü ruhlardan arındırılması sağlanır.

· Aztek su yenileme ritüeli — Yağmur tanrısı Tlaloc’a tapınmak için suyla yapılan törenlerde, dünyanın döngüselliği ve yenilenmesi kutsanır.

Hava ile İlgili Ritüeller:

· Tüy ile niyet bırakma — Hafif bir tüy savrularak evrene bırakılan dileğin, rüzgarla taşınıp gerçekleşeceğine inanılır.

· Rüzgâr çağırma töreni — Yanıksı bitkiler (örneğin adaçayı, defne yaprağı) tütsülenerek hava elementine mesaj iletilir ya da yardım çağrısı yapılır.

· Kızılderili rüzgâr dansı — Dans ve tütsü aracılığıyla doğa ruhlarıyla bağlantı kurularak rüzgârın gücüyle dönüşüm talep edilir.

· Pranayama nefes çalışmaları (Zen Budizm) — Bilinçli nefes kontrolü ile zihinsel temizlik, iç huzur ve enerji akışı sağlanır.

· Tibet’te rüzgâr çanları ritüeli — Tibet tapınaklarında çanlar çalınarak havadaki titreşimlerin kutsanması ve kötü enerjilerin uzaklaştırılması amaçlanır.

· Hava şaman çemberleri (Asya) — Daire şeklinde kurulan sembolik alanlarda rüzgârla iletişim kurularak iç görü ve haber alınır.

Ateş ile İlgili Ritüeller:

· Anastenaria (Yunan-Bulgar) — Katartik arınma için bazı inananlar, kor halindeki ateşin üzerinden yalınayak yürüyerek ruhani bir bağ kurarlar.

· Chaharshanbe Suri (İran) — Nevruz öncesi ateşten atlayarak yılın tüm hastalık ve kötülüklerinin geride bırakıldığına inanılır. Türklerde de bu Nevruz geleneği oldukça yaygındır.

· Kupala Gecesi (Slav) — Yaz gündönümünde çiftler el ele ateşten atlayarak aşk, sağlık ve bereket dilerler.

· Zoroastrian Yasna ayini — Zerdüşt tapınaklarında kutsal ateş sürekli yanar, bu ateşin korunması evrenin düzenini sembolize eder.

· Wicca’da ateş altarı kurma — Güney yönüne konulan mumlar veya meşaleler ile enerjik temizlik ve irade gücü çağrılır.

· Voladores Töreni (Mesoamerika) — Yüksek direğe bağlanan kişiler dönerken aşağı iner, bu ritüel ateş ve havayı dengelemek içindir.

Toprak ile İlgili Ritüeller:

· Hıdırellez toprak adakları — Gül ağacı altına dilek çizmek veya gömmek, toprakla niyetin yeşermesi anlamına gelir.

· Gaia ve bereket törenleri (Yunan) — Gaia’ya şarap, buğday ve meyve sunularak doğurganlık ve toprak anaya minnettarlık sergilenir.

· Druid ayinlerinde toprak ruhu çağırma — Meşe altlarında yapılan törenlerle doğanın bilinciyle uyumlanma sağlanır.

· Kızılderili ilkbahar dansları — Toprağın canlandığı dönemde, dans ve şarkılarla doğayla uyumlanma ve teşekkür sunulur.

· Pachamama şükran töreni (İnka, Maya) — Toprağa önce içki, ardından çiçek ve yemek sunularak toprak ana ile enerji alışverişi yapılır.

· Polinezya’da bitki dikme ritüeli — Atalara ve doğa ruhlarına saygı göstermek için tören eşliğinde fidan dikilir.

· Afrika bereket ritüelleri — Toprağa çıplak ayakla basarak, dans ve şarkılarla yaşam gücünün aktarılması istenir.

Evrenin Bize Fısıldadığı Dil

Belki de biz, bilmeden uyguladığımız her gelenekle evrenin bize anlattığı eski bir hikâyeyi sürdürüyoruz.

O hikâyede kültler yoktur ama bilinç vardır; mucizeler yoktur ama yankılar vardır. Ve her bir ritüel, geçmişin kodladığı bir anlamın bugündeki yankısıdır.

Ve belki de bu kadarı, şu anda anlam için yeterlidir. Çünkü bazen bir ritüel, evrenin içimizde yankılanan tek cümlesidir.