Underwater sadece bir canavardan kaçış filmi değil. Hikaye denizin 7 mil altındaki bir araştırma istasyonunda geçiyor. İzolasyon duygusu, derin deniz basıncının insan üzerinde yarattığı fiziksel ve psikolojik etkilerle birleşince neredeyse klostrofobik bir deneyime dönüşüyor. Filmi izlerken derinliklerindeki sessizlik ve karanlık adeta üzerime çöktü. Bildiğimiz klasik bilim kurgu filmlerindeki uzay istasyonlarından farklı bu sefer denizaltı istasyonu ve tüyler ürpertici. Film deniz altı korkularımızı Lovecraft tarzı bir dehşetle harmanlayarak çok daha derin bir anlam kattığı kesin. Ve evet tabii ki de canavarlardan bahsetmeden olmaz. Yaratıcı ve korkutucu bir şekilde tasarlanmış bu varlık denizin gerçek anlamda ne kadar ürkütücü olabileceğini çok net bir şekilde gösteriyor bizlere. Elbette filmin kusurları var. Bilim kurgu ve klostrofobik korkulara ilgi duyanlar için izlenebilir olsa da daha önce Ad Astra (2019) veya High Life (2018) gibi yapımlarda sunulan varoluşsal temaların zenginliğinden yoksun. Karakterlerin çoğu derinlemesine işlenmemiş bu da fazla duygusal anların etkisini azaltıyor bir de klişelere kaçan bazlı sahneler var ama bunlar filmin genel gerilimini fazla etkilemiyor bence. Sırf derin deniz basıncının insan üzerinde yarattığı etkileri deneyimlemek için bile izlemeye değer.
