Saçmalamışlar. Önceikle Türkçe kuralı dedikleri "üç sessiz yan yana gelmez" kuralı yanlış. Türkçe sözcüğünde bile üç sessiz yan yana gelmiştir zaten. Bu kural, "Aynı hece içinde üç sessiz yan yana gelmez" biçiminde olmalıydı. Tıpkı bu arkadaşların yaptığı gibi, kuralları eksik alırsanız, yanlış anlaşılmalara yol açabilirsiniz. Örnek olarak seçtikleri "Mert topu attı" ifadesi başta hatalı örnektir. Neden? Çünkü Türkçenin kuralları, o cümlenin nasıl yazılması gerektiğini söyler, ancak ne yazacağınızı söylemez. Yani burada ne yazacağımızın da Türkçe kuralları ile belirlenddiğini ileri sürüyorlar. Oysa bu doğru değildir. Nitekim, aynı durum doğa yasaları için de geçerlidir. Doğanın yasaları, olayların nasıl işleyeceğini belirlerken, hangi olayın gerçekleşeceği işi olasılıkla ilgilidir. Ancak bir cümleyi yazmak, bilinç işidir. Olasılık ise bilinç işi değildir. Yani yazı tura attığınızı düşünün. Yazı gelme olasılığının %50 olduğunu biliyoruz. Ancak paranın havada dönmesi, eylemsizlik momenti, açısal momentumun korunumu, tork gibi birkaç fizik kavramının ürünü olduğu gibi, paranın yükselip yere inişi de kütle çekim kuvetleri ve Newton yasaları gibi birkaç kurala göre belirlenir. İşte burada paranın havadaki dönüş frekansı, paranın havada kalış süresi, başlangıçta hangi yüzün yukarı baktığı gibi değişkenler, yazının mı yoksa turanın mı geleceğini belirler. Ancka bu işlemler oldukça karmaşık olduğundan, %100 doğrulukla yanıtı bulmak olanaksızdır. Fizik yasaları paranın hareketini açıklar ve yere düştüğünde hangi yüüzn gelebileceğinin olasılığını verebilir ancak paranın neden atıldığını, kim tarafından atıldığını açıklamaz. Ancak bunlar bilinçli eylemlerdir. Tıpkı o cümlenin yazılması gibi...
Şimdi sorun şu: Bilim hiçbir zaman nedneleri sorgulamamıştır. Nasılı açıklar. Yani oalyın sürecini açıklar. Arkasında bir neden aramaz. Kaldı ki arasın, onun da olgusal olması gerekir. Yani elle tutulur, matematikle açıklanabilir bir yanıt olmalı. Eğer böyle bir yanıt yoksa, bu bilimin konusu değildir. Olgusal olmayan yanıtlar, bilimin dışındadır. Bilim olgusal yanıtları bulabilir ancak. Çalışma biçimi bunu doğurur.
Son olarak, bilim hiçbir zaman yaratıcı gücü reddetmedi. Ancak var olduğunu da asla kabul etmedi. Çünkü yaratıcı güç düşüncesi, olgusal bir gerçek olmadığından, yani bilimsel yöntemlerle ispatlanabilir olmadığından bilimin alanına girmedi. Ancak Tanrı düşüncesini ileri sürenlerin "ispat yükü" gerçeği gereği, varlığını olgusal olarak ispat etmeleri durumunda bilim memnuniyetle kabul edecektir. Ancak bunu "olgusal" olarak yapmaları gerekmekte. Öyle filozofik veya nakil yoluyla değil. Çünkü bilim öyle çalışmaz. Yok eğer yapamıyorlarsa, kusura bakmasınlar, biz işimize bakarız. Gerisi bizi ırgalamaz.
Yaratılışçıların yeni postu.
Evrimi Bilimsel Platformda çütütemedikleri ,ona karşı somut kanıtlara sahip olamadıkları için bilimin meşruluğunu elinden almaya çalışıyorlar.
Somut kanıtlara dayanmayan Natüralist ve Materyalist olmayan bir bilim olamaz.Zira Bilim zaten bundan ibarettir. Aksi şekilde bir bilim bilim olma özelliğini yitirir. Bu bir nevi dört kenarlı bir üçgen çizmeye çalışmak gibi olur.
Bilime inanın , finansörü belli olmayan ,laf cambazlarına değil.
Video bilimi rayından çıkarmayı amaçlıyor. Üçüncü boyutu, inceleme alanı dışına çıkaran bir bilimin saçmalığı açık. Çünkü hali hazırda üçüncü boyutu da algılayabiliyoruz. Eğer sadece iki boyutu algılasaydık doğrudan veya araçlarla algılayamadığımız üçüncü boyut hakkında bilimsel/deneysel bir çıkarım yapamazdık. Tıpkı şu anda algılayamadığımız dördüncü boyutla ilgili bilimsel/deneysel çıkarım yapamayacağımız gibi. Serinin dayandığı temel soru "Algımız dışındaki dördüncü boyutla ilgili konuşmak bilimin ilgi alanına girmeli midir" sorusu. Bu soru en nihayetinde, evet, bilim "felsefesiyle" ilgili. Dolayısıyla spekülasyona açık. Ancak bu spekülasyonda bilimi geliştirecek olan, pratik olan, seçenek hiç şüphesiz "girmemelidir" seçeneği. Zira algı dışındaki, deney ve gözlem dışındaki, bir boyut hakkında soyut akılla çıkarım yapmak "objektif/nesnel" değildir; öznenin soyut aklıyla ilgili olduğundan subjektiftir/özneldir.