Tasavvuf, din e ait ritüel, sembolizm ve kuralları bilinen bağlamından daha içsel - ruhsal bir planda yorumlanmasını sağlamış olsa da, çoğu zaman temel dini kurallar ile çelişmeye açık bir kapı olmaktan kurtulamamıştır.
Cehennem, ilahi kudretin isteği dışında yapılan faaliyetlerin ölüm sonrası, daha üst bir gerçeklik düzeyinde tanıklığı sonucu, kişinin tanrıya karşı suç işlemenin verdiği hal olarak görür bir yoruma göre. Tanrıyı bilmenin fizik evren perdesi dışı deneyim, hakikata ulaşma sonucu bireysel eksiklikler kaybolacağı için, tanrının yüceliği, iyiliği derin biçimde anlaşılır, ve ona karşı suç işlemenin ne kadar büyük bir zalimlik olduğu anlaşılır ve bu durumda kişi pişmanlıktan yanmaya başlar. Dünyaya, merkezini bulmak için gönderilmiş insan, buna uygun davranmadığı için hayvani yöne kaymış, olması gereken kişi olamamış ise, öldükten sonra yaşadığı pişmanlıkla yanmak, dünyada alması gereken noktaya ulaştıracaktır kişiyi. İnançlı olarak öldüyse, cennete gidecektir. Ancak işlediği günahların yüklediği negatif enerji, bireyi cennete götüremez. Bu yük ile duyduğu pişmanlığın ateşi ile yanar, saflaşır, özünü bulur. Cennete o şekilde girer.
Kendi içinde tutarlı görünmekte ise de, tasavvuf kendi içinde özellikle güncel yorumlarında boşluklar barındırmaktadır.
İnançlı kişilerin bu platformda dışlanma- küçümsenme vs nedenlerle yeterli açıklama yapmaması üzücü aslında.
Kurban kesmenin, tasavvuf açısından kişinin nefsini kurban etmesi olarak yorumlanması, ancak bunu nasıl yapacağının mullakta kalması gibi şeyh in tanrısal rolü vs konularda tasavvufun içinden çıktığı din ile çelişmeyen açıklamalara ihtiyacı var.