Ben sadece insan evrimine inanmıyorum digerlerine inanıyorum. Lakin insan evrimi biraz islama ters düşer dediğim gibi hz. Adem ilk insan ve kur'an da allah bize "biz sizi yoktan vâr ettik" diyor şimdi nasıl? Olurda bir müslüman bunlara rağmen evrime inanmasını beklersiniz?
Aşağıya bıraktığım yazıları ve en sondaki İhsan Eliaçık'ın videosunu izlemeni tavsiye ederim. Ben de bu konuda şüphe içerisindeydim ama bunları gördükten şüphe falan kalmadı. Yeni şeyler öğrendim, ufkum açıldı diyebilirim. Bir müslümanın evrime inanması çok doğal bir durumdur. İkisi arasında seçim yapmak zorunda değilsin. Bence bu konunun sorun var video serisinde konuşulması gerekiyor.
Tabii ki Hz. Adem ve Hz. Havva'nın cehennemin karşıtı olan cennette yaratılıp yaratılmadığı, eğer tüm insan nesli Hz. Adem'den geliyorsa bunun nasıl gerçekleştiği gibi birtakım konular gerek din açısından gerekse bilim açısından tartışılabilecek şeyler.
Burada cevabı daha basit tutmak adına senin odaklandığın sorunun cevabına değinelim kısaca. Benim burada yazarak anlatmam yerine Enis Doko'nun yaptığı aşağıdaki sunumu izleyebilirsin. Sunumun büyük bir bölümünde evrime dair kanıtlardan söz ediyor ve evrimin bilimsel olarak neredeyse kesin olduğunu vurguluyor. Sunumun başlattığım dakikasından 55:10 dakikasına kadar, geleneksel İslam anlayışını benimseyenlerin kabul edilebileceği birkaç modelden söz ediyor.
Videonun ilgili bölümünü izlemeni kesinlikle öneriyorum ama sorduğun sorunun kısa bir cevabı, eğer geleneksel İslamî görüşü benimsersek, mesela şöyle bir şey de olabilir: Evrim bilimsel olarak doğru, İslam da doğru - ve İslam'da Hz. Adem'in ilk insan olduğunu ve Allah'ın onu süreçsiz olarak direkt yarattığı söylenir (geleneksel anlayışın iddiası). Canlıların evrimiyle ilgili olarak Allah'ın doğa kanunlarına müdahale ettiği ve bilmeyeceğimiz bir nedenden ötürü Hz. Adem'i ve Hz. Havva'yı "mucizevi" bir şekilde yarattığı söylenebilir. Dolayısıyla bu insanlar evrimle gelişmedi fakat diğer tüm hayvanlar evrimle gelişti denebilir. Peki buna dair kanıtı neyle gösteriyoruz? Buna dair empirik bir kanıt göstermemize gerek yok. Çünkü bu iddianın ne doğru olduğunu ne de yanlış olduğunu empirik verilerle kanıtlayabiliriz. Bilim, geçmişte yaşanmış böylesine spesifik ve hatta "Tanrı'nın mucizesi" diyeceğimiz bir olayı açıklayamayacaktır. Peki o zaman neden böyle bir şeyin gerçekleştiğine inanmamak yerine inanmayı seçelim, keyfî davranmıyor muyuz burada?
Hayır, keyfî davranmıyoruz. Keyfî demek "herhangi bir gerekçeye dayanmadan, sırf kişisel isteklerle bir şeyi kabul etmek" demektir. Oysa üstte dediğimi kabul etmenin gerekçeleri şunlardır:
Bu üç durumdan ötürü bir Müslüman üstte sunduğum modeli benimseyebilir. Bu durumda asıl yapılması gereken şey zaten İslam'ın doğru olup olmadığını göstermektir. İslam'ın doğru olduğuna inanan kişi evrimin doğru olmasından ötürü dinin iddialarının evrimle çelişmediği modeller savunabilir. Bu modellerin aynen gerçekleştiğini iddia etmesi de gerekmez. Model dediğimiz şeylerin amacı, bir görüşle diğer bir görüşün bir arada doğru olduğu hayali senaryolar üretmektir. Dolayısıyla, diyebilir ki bir Müslüman, evrimle dinin bir arada olduğu hiç de zorlama olmayan bir model var. Bu durumda evrimle dinin kesinlikle çeliştiğini iddia edemeyiz.
Burada sorulabilecek en az bir soru var:
Allah'ın Kur'an'da nelerden bahsedip nelerden bahsetmeyeceğini biz belirleyemeyiz. Allah'ın bahsetmesini beklediğimiz şey dinî-ahlaki yaşantımızı idame ettirmemizi sağlayacak şeylerdir. Bunlar dışındaki konularda Allah'ın nelerden ve ne şekilde bahsetme yükümlülüğünün olduğunu hangi felsefi argümana dayanarak iddia edebiliriz? Allah'ın, evrime dair pek bir fikri olmayan bir halka karşı evrimden bahsetmek gibi bir yükümlülüğü yok gibi durmaktadır. Bununla birlikte, Allah'ın insanları nasıl var ettiğini açıkça söyleme gibi bir yükümlülüğü de yoktur. Bu durumda, Allah'ın böyle yaptığından Kur'an'da bahsetmemesi bir sıkıntı değildir. Allah'ın bu durumdan Kur'an'da bahsetmemesinin bir sorun olduğunu iddia eden kişinin, ister üstte bahsettiğimiz modeldeki gibi bir durum gerçekleşmiş olsun isterse evrimle çelişmeyen daha farklı bir model (mesela aşağıdaki kaynakta aktarılan modellerden biri) gerçekleşmiş olsun, Allah'ın insanları nasıl yarattığından açıkça bahsetme gibi bir zorunluluğunun olduğunu göstermesi gerekiyor. Aksi hâlde, bir Müslüman evrimle İslam'ın çelişmediğinin gayet tutarlı bir şekilde savunulabileceğini düşünebilir.
Zihnimizde toparlamamız gereken bazı kavramsal yaklaşımlara değinmemiz yerinde olur.
Bilimsel argümanlara bakış açımızda, inanca dayalı bir yaklaşım kullanamayız. Kanıtlanamamış konularda, bilimsel verilere dayalı kanaatimiz olabilir, ancak toptan bir inanç, ya da bilimsel altyapısı olmayan red, bilimsel bir argümanı değerlendirmede niteliksiz yaklaşımlardır.
Bu nedenle sahip olunan varoluş yorumundan bağımsız olarak, herkes bilimsel teori, hipotez vs hakkında kendi kendi bilimsel altyapısına uygun kişisel çıkarımlarda bulunabilir. Ancak, bilime biat edilmez. Daha çok anlamaya çalışmak temeldir.
Bunun yanında bilimsel hiçbir argüman teori hipotez vs, varlık yorumlarının herhangi birini geçersiz kılmaz. Geçerli de kılmaz. Bunlar farklı disiplinlerdir ve çıkarımları başka disiplinlere ait kanunları vs yi doğrudan değiştiremez, geçersiz ya da geçerli kılamaz. Bilimsel hiçbir argüman bir varlık yorumunu geçerli ya da geçersiz kılamaz tek başına kısaca.
Evrim teorisi de bilimsel bir argüman olarak, inanç biçimlerinden birini hiçbir yönüyle etkileyemez. Zaten içinde bulunduğumuz inanış biçiminin ifadelerinde görülen yoktan var etme, -varlığı yoktan var etme- anlamında. İnsan doğal olarak örneği olmadan var edilmiş olması yönüyle de (inanış biçimine göre), maddesel olarak bu boyutta olmayıp, sonradan (büyük patlama ile) oluşan yapısal özelliği ile de kabul edilebilir bir yaklaşıma sahip. Kendimizin dahil olmadığımız bir inanış biçimini yanlışlama eğilimimiz olabilir, ancak objektif olmak zorundayız. İçinde bulunduğumuz inanış şeklinin bilimin hiçbir dalı, konusu ile çelişme ihtimali bile söz konusu olamaz. (Bunu sadece teorik olarak bence olamaz anlamında ifade etmiyorum.) Çünkü kültürümüzün sahip olduğu bu inanış şekli, geleneği görmezden gelirsek, bilimi de inancın bir şubesi olarak gören kökene sahip. Bütün eski din adamlarının bilimle yakından alakalı olduğunu görüyoruz.
Biraz olsun bilimsel altyapı oluşturma çabasına girmiş bir birey, inancı ne olursa olsun bilimsel argümanlara objektif yaklaşarak anlama çabasına girer. Geleneğin şekillendirdiği ve bilime yabancılaşan kitleler (bizim kültür yapımızda bolca olan) tabii ki bu çabayı anlamsız gereksiz bulacaklar. Ancak aynı kültürün bireyleri olan inançsız insanlar da, içinde bulundukları inanç biçimine aynı tavrı sergilemekte yoğun olarak. Kulaktan dolma bilgilerle, zaten olmayan bir tanrıyı reddederek ateist olduklarını zannetmekteler.
Bir kültüre ait bireyler, inançları ne olursa olsun, sonuca gitmede benzer yöntemleri (kültüre bağlı) kullanacakları için ZİHNİYET İKİZLERİ olmaktan kaçamazlar. Yani içinde bulunduğumuz kültür yapısında görülen inançlı ve inançsız bireyler genel olarak benzer sonuca gitme yöntemlerine ve derinliğine sahipler. Aynı düşünsel sorunlara ve felsefi boşluklara sahipler. Bu yüzden inançlarına göre değil, anlama çabalarının miktarına göre sonuca gitme yöntemleri nitelik kazanacak. Elde edilen sonucun ne olduğuna (inançlı- inançsız) takılıp kalıyoruz çoğu zaman, oysa önemli olan o sonucu elde etmede kullandığı yöntemin, düşünce haritasının derinliği tutarlılığı, bütünselliğidir temel olan.