Dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik ile ilişkili belirtilere ilk kez 1775 yılında Melchoir Adam Weikard tarafından yazılan tıp kitabında rastlanmıştır. Bu kitapta Weikard, dikkati kolayca dağılabilen, dikkatini sürdüremeyen, aşırı aktif ve oldukça dürtüsel bazı çocuk ve yetişkinlerden bahsetmiştir. Bu bireylerin yaşadıkları sorunun yetersiz çocuk yetiştirme pratikleri ve biyolojik yatkınlıktan kaynaklanıyor olabileceğini, tedavisinde süt, bitkisel ürünler, sessizlik, yalnız kalma, at sürme gibi uygulamaların etkili olabileceğini belirtmiştir.[1]
1700lü yıllarda yapılan etkileyici şekilde çağdaş tanımlamanın aksine dikkat eksikliği ve hiperaktivite belirtileri, sonraki yıllarda "minimal beyin hasarı", "çocukluk dönemi hiperkinetik reaksiyonu", "dikkat eksikliği bozukluğu" gibi isimlerle anılmış ve bu isimlerle uyumlu olarak kimi zaman beyin hasarı kimi zaman sadece hiperaktivite ile ilişkilendirilmiştir. Bugün artık bu belirtileri Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) olarak isimlendiriyor, Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu'nu yaşam işlevselliğini ve gelişimi olumuz yönde etkileyen dikkat eksikliği ve/veya hiperaktivite-dürtüsellik olarak tanımlıyoruz. Ayrıca bu bozukluğun çocuklarda yaklaşık %5-7, yetişkinlerde ise yaklaşık %3-5 olan görülme oranları ile yaygın bir nörogelişimsel bozukluk olduğunu biliyoruz.[2]