Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat
Tüm Reklamları Kapat

İnsanın Yanlış Ölçümü ve Kuramsal Irkçılık: Kafa Yapısından Irk Tespiti Yapılabilir mi?

İnsanın Yanlış Ölçümü ve Kuramsal Irkçılık: Kafa Yapısından Irk Tespiti Yapılabilir mi? Dissolve
18 dakika
41,887
Evrim Ağacı Akademi: Irklar ve Irkçılık Yazı Dizisi

Bu yazı, Irklar ve Irkçılık yazı dizisinin 2. yazısıdır. Bu yazı dizisini okumaya, serinin 1. yazısı olan "Irk Nedir? Biyolojik Olarak İnsan Irkları Var mıdır?" başlıklı makalemizden başlamanızı öneririz.

Yazı dizisi içindeki ilerleyişinizi kaydetmek için veya kayıt olun.

EA Akademi Hakkında Bilgi Al
Tüm Reklamları Kapat

Stephan Jay Gould’un, dönemlerine göre ırkçılığı bilimsel açıdan meşrulaştıran bilim insanlarını anlattığı kitabının tanıtımı, antropolog Michael Little’ın bir söyleşisinden alıntı ile başlıyor:

Kendi bilim dalımın tarihi hakkında pek konuşmamayı tercih ederdim; çünkü mahcup olurdum ve utanırdım.

Bu yazıda da Little’ın bahsettiği konuya değineceğiz ve antropoloji ve biyolojinin, sözde ırksal farklılıkları kemik yapısındaki matematiksel ölçümlere, kafa şekillerine hatta kan gruplarına bakarak ayırmaya çalışan ve bu bakış açılarıyla isteyerek veya istemeyerek kafa yapıları üzerinden ırkçılığa hizmet eden bilim insanlarının, bilim adına üzücü diyebileceğimiz çalışmalarına göz atacağız.

Tüm Reklamları Kapat

Öncelikle belirtmek isteriz ki bu yazı, insanların eşitliğini şiddetle savunan ve bu uğurda çalışmalarını yürüten ünlü bilim insanı Stephan Jay Gould’un “İnsanın Yanlış Ölçümü” ve “Darwin ve Sonrası” kitapları ile İstanbul Üniversitesi’nde yazarımızın almış olduğu, Barış Özener tarafından okutulan “İnsan ve Fiziksel Özellikleri” dersinde tutulan notlar ve adı geçen hocamızın yakın geçmişte basılan “İnsan Çeşitliliği - Irksal Farklılıklar mı, Evrimsel Adaptasyonlar mı?” kitabı merkezinde -kronolojik değil, konu bazlı olarak- oluşturuldu.

“Kafatasındaki her çıkıntıyı ’uysallık’, ’sevecenlik’, ’ulvilik’ ya da ’nedensellik’ emaresi olarak okuyan frenolojistler (bireyin kafa şeklinden kişiliği üzerine çıkarım yapanlar) zihinsel işleyişi, büyük ölçüde birbirinden bağımsız özelliklerin oluşturduğu zengin topluluklara ayırmışlardı. Böyle bir bakış açısına göre, tek bir rakamın insanın genel değerini ifade etmesi mümkün değildi, yekpare bir biyolojik özellik olarak IQ kavramı da anlamsız oluyordu.” - Stephan Jay Gould
“Kafatasındaki her çıkıntıyı ’uysallık’, ’sevecenlik’, ’ulvilik’ ya da ’nedensellik’ emaresi olarak okuyan frenolojistler (bireyin kafa şeklinden kişiliği üzerine çıkarım yapanlar) zihinsel işleyişi, büyük ölçüde birbirinden bağımsız özelliklerin oluşturduğu zengin topluluklara ayırmışlardı. Böyle bir bakış açısına göre, tek bir rakamın insanın genel değerini ifade etmesi mümkün değildi, yekpare bir biyolojik özellik olarak IQ kavramı da anlamsız oluyordu.” - Stephan Jay Gould

İnsan Çeşitliliği kitabında Barış Özener, kafatasının ölçümlerde temel bir öge olarak görülmesi üzerine şunları yazıyor:

Tüm Reklamları Kapat

Kafatasının ölçümlerin odağında olmasının bir nedeni, çevresel koşullardan en az etkilenmesi, dolayısıyla bir popülasyonun kökenini ortaya koymak için ideal bir yapı olduğu düşüncesiydi. Beden kuşaklar boyunca çevrenin etkisiyle değişebilirdi, ancak kafatası değişime karşı üstün bir dirence sahipti. Bu hatalı anlayış Franz Boas’ın Avrupa kökenli Amerikalıların kafa şeklinin kuşaklar boyunca değişebildiğini gösterdiği 20. yüzyılın ortalarına kadar neredeyse tartışmasız kabul görmüştü.

İnsanın dış görünüşüne bakarak kişilikleri ve/veya bireyin üstün/alt insan olduğu, hatta insan dahi olmadığı üzerine görüşlerin ortaya atılmasının tarihine bakacak olursak; 19. yüzyılda ölçümlerin cetveller ve kalibrelerle yapıldığını görüyoruz. Yazının ilerleyen kısımlarında ayrıntılarına gireceğim bu ölçümler, dışarıdan ve içeriden olmak üzere iki genel başlıkta karşımıza çıkıyor. Kafa yapılarının şekli ve boyutları üzerine çeşitli “endekslerin” gündeme geldiği ve bu endekse uymayanların uç bir sıfatla “insan sayılmadığı”, alt insan olarak görüldüğü ölçümler dışarıdan yapılırken; 20. yüzyıla geldiğimizde içeriden diyebileceğimiz, zeka üzerine alt/üst insan sınıflandırılmasının yapıldığını görüyoruz.

Matematiğin sayılar üzerindeki sihirli dünyasından mıdır yoksa ırkçılığı meşru kılmak için midir bilinmez ama antropoloji ve biyoloji tarihi, kafatası ölçümleri üzerine birçok çalışmayı bünyesinde barındırıyor. Çoğunlukla siyah ve beyazın karşı karşıya getirildiği çalışmalardan çıkan sonuçlar; insanların toplum içindeki rollerini/sıfatlarını düzenleyebiliyor, aynı zamanda siyasi çıkarların gözetildiği ortamlarda haklı(!) bir sömürü ve kölelik durumunu akıllara getiriyordu.

“Aklı başında, olguları bilen hiç kimse, bırakın ortalama bir zencinin ortalama bir beyazdan üstün olduğunu, ona eşit olduğuna inanmaz. Bu doğruysa, bütün engelleri ortadan kaldırıldığında, çıkık çeneli akrabamızın adil koşullarda, hiçbir himaye görmeksizin, aynı zamanda kendisini ezen hiç kimse olmaksızın büyük beyinli ve küçük çeneli rakibiyle, ısırıklarla değil, düşüncelerle yapılacak bir yarışmada başarıyla rekabet edebilecek olması inanılmazdır.” - T. H. Huxley
“Aklı başında, olguları bilen hiç kimse, bırakın ortalama bir zencinin ortalama bir beyazdan üstün olduğunu, ona eşit olduğuna inanmaz. Bu doğruysa, bütün engelleri ortadan kaldırıldığında, çıkık çeneli akrabamızın adil koşullarda, hiçbir himaye görmeksizin, aynı zamanda kendisini ezen hiç kimse olmaksızın büyük beyinli ve küçük çeneli rakibiyle, ısırıklarla değil, düşüncelerle yapılacak bir yarışmada başarıyla rekabet edebilecek olması inanılmazdır.” - T. H. Huxley

Bir Ademin Karşısında Birden Fazla Adem: Monojenizm vs. Polijenizm

Charles Darwin ve Alfred Russel Wallace’ın yaptıkları çalışmalardan önce de insanlığın kökeni merak ediliyordu. Bu meraktan hareketle insanın kökeni üzerine birtakım çalışmalar yapılmış, bu konu üzerine yazılıp çizilmişti. İnsanlığın kökeni üzerine dönüp dolaşan tartışmalar, ekseriyetle, insanlığın tek bir kökene ait olduğu görüşünü savunan monojenistler (tek kökenciler) ile insanlığın birden fazla kökeni olduğunu savunan polijenistler (çok kökenciler) arasında gidip geliyordu. Irkların kökeni konusunda birçok konuda çatışan bu iki görüş, ana hatlarıyla tek ve net bir noktada birleşiyordu: İnsanı Tanrı yaratmıştı.

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

J. H. Blumenbach ve Darwin’in dedesi Erasmus Darwin’in etrafında toplanan monojenistler, Tanrı’nın, insanı tek bir ırk olarak yarattığını, diğer ırkların -büyük bir ölçüde bozularak- sonradan ortaya çıktığını savunurken; Louis Agassiz’in geliştirdiği fikri savunan polijenistler ise Tanrı’nın, insanı birçok ırk olarak yarattığını ve bu ırklar üzerinde herhangi bir değişimin olamayacağına dair görüş bildiriyorlardı.

Monojenistlerin bakış açısına göre insanlar cennetten çıktıktan sonra bozulmuşlardı. Adem ve Havva mitine kadar dayanan temellendirmeleriyle görüşlerini savunan monojenistler, en az bozulan ırkın beyazlar, en fazla bozulan ırkın ise siyahlar olduğunu söylüyor, çalışmalarının merkezine bu sloganı oturtuyorlardı. Bir diğer yandan bu görüşün karşısında olan polijenistler ise insan ırklarının farklı Ademlerden geldiğini belirtiyorlardı. Bu yaklaşıma göre ırklar sabitti ve siyahlar da beyazlar da, biyolojik olarak birbirleriyle bağlantılı değillerdi. Evrimci düşünceden önce genel olarak bu iki konuda çarpıştırılan görüşlerden monojenizm; Adem ve Havva mitine, yani dine dayandırılabildiği için polijenizme göre daha büyük sükse yapmıştı. 

Polijenizmi büyük ölçüde geliştiren ve Amerika’nın bilimsel bazdaki önemli kuramlarından birinin arkasında yer alan Louis Agassiz, siyah - beyaz ayrımı üzerine yazılar yayınlasa da hayatının bir dönemine kadar hiç siyah görmemiş. 1846 yılında kaldığı bir otelde siyahlarla karşılaşan Agassiz, bu konu üzerine düşüncelerini annesine mektup olarak yollamış. Siyahlar ile aynı mekanda yer aldığı için korktuğu, hatta iğrendiği gözlenen Agassiz’in yazdıkları o dönemin görüşlerine de büyük ölçüde ışık tutuyor.

Philadelphia’da ilk kez kendimi siyahlarla uzun süreli bir temas halinde buldum. Kaldığım oteldeki bütün hizmetliler renkliydi. Duyduğum acılı hisleri ifade edebilmem zor, özellikle de bende uyandırdıkları his, insan türünün kardeşliği, türümüzün tek bir kökenden geldiği yönündeki bütün fikirlerimize ters düştüğü için. Ama hakikat her şeyin önünde gelir. Yine de bu alçalmış, dejenere olmuş ırkın görünümü karşısında acıma duydum; onların bahtı, gerçekten insan olduklarını düşünürken içimde şefkat uyandırdı. Yine de onların bizimle aynı kandan olmadığı hissini değiştirmem imkansız. Onların o siyah yüzlerini, kalın dudaklarını, yüzlerini çarpıtan dişlerini, başlarındaki postu, bükülmüş dizlerini, uzun ellerini, geniş kavisli tırnaklarını, özellikle de avuç içlerinin soluk mavimsiliğini gördüğümde, yüzlerinden gözlerimi çekip uzak durmalarını söyleyemedim, Bana hizmet etmek için o çirkin ellerini tabağıma uzattıklarında, böyle bir hizmetle akşam yemeği yiyor olmak yerine, başka bir yerde bir parça ekmek yemek için oradan ayrılmayı diledim. Bazı ülkelerde, varoluşların zencilerin varoluşuna bu kadar yakından bağlanmış olması beyaz ırk için ne büyük mutsuzluk! (Agassiz’den annesine, Aralık 1846.)

Bütün ırkların aynı özelliklere sahip olmadığını, bu yüzden de aynı haklara sahip olamayacağını belirten Agassiz, bu bağlamda siyasal öneriler de getiriyordu. Eğitimin doğuştan gelen becerilere göre yapılması gerektiği yönünde görüş bildiren Agassiz, siyahların el ve güç gerektiren işlerde yer alması gerektiğini belirtirken; beyazlarınsa zeka gerektiren işler üzerine yoğunlaşması gerektiğini söylüyordu. O dönemde dünya, hayali çizimler ekseninde, Agassiz’inki gibi ırkçı, ayrımcı ve siyasal temelli görüşlere “bilimsel” sıfatını yapıştırıyordu. 

Yukarıda da belirttiğimiz üzere Agassiz’in siyahlar ve beyazlar üzerine birçok ayrılıkçı görüşü vardı ama Agassiz’in görüşleri sezgiye dayanıyor, net bir çalışmayı desteklemiyordu. İşte tam da burada başka bir isimle daha tanışıyoruz: Samuel George Morton.

Tüm Reklamları Kapat

Agassiz’in fikirlerini verilerle destekleyebilecek olan Morton, öldüğünde binden fazla kafatasına sahipti. Morton’a göre beynin fiziksel yapısı, ırklar üzerine de birçok gizemi çözebilirdi. “Kafataslarının kranyal oyukları beyin boyutunu da ortaya koyar.” prensibiyle hareket eden Morton, ırkları beyinlerinin boyutlarına göre sınıflandırmayı tercih ediyordu. Süzülmüş hardal tohumlarını, elindeki kafataslarının kranyal oyuklarına dolduruyor; sonra bu tohumları dereceli bir silindire aktarıp kişinin beyin hacmini buluyordu. Tohumların hafif oluşu ve filtrelenmelerine rağmen boyutlarındaki farklılıklar, aynı kafatası üzerinde yapılan ölçümlerde farklı sonuçlar veriyordu.

Bu durum Morton’ı hardal tohumlarından uzaklaştırdı. Tohumlardan kurşun toplara geçen Morton, bu sayede ölçümler arasındaki farkı/sapma payını 2-3 cm’ye kadar düşürmeyi başardı. Kurşun toplarla yaptığı ölçümler üzerine birçok eser de yayınlayan Morton, halkları genel olarak beyaz, zencimsi ve zenci olmak üzere üç başlık; ırklarıysa Kafkas (Beyaz), Moğol, Malay, Amerikalı ve Etiyopyalı olmak üzere 5 başlık altında topladı.

Morton’ın çalışmalarına göre; Pelasgik, Semitik ve Mısırlı olmak üzere üç başlık altında toplanan beyazlar 1311-1442 cc, zencimsiler ortalama 1295 cc, zenciler ise ortalama 1196 cc beyin hacmine sahipti. Morton’ın aşağı/üst ırk sınıflandırması da bu temel üzerinden ilerliyordu. Bu çalışmaları kitabında da açıklamaya çalışan Gould, Morton’ın bilerek bu ölçümleri saptırdığına dair bir kanıt bulamadığını söylese de onun çalışmalarına laf etmeden geçemiyor. 

Tohum kullanılarak yapılan kafatası ölçümlerinin hatalı olabileceği aşikar. Tohumların bastırılma durumları ve büyüklükleri, ölçümlerin sonucunu değiştirebilecek etkenler arasında yer alıyor. İşin garip kısmı Morton’ın deneylerindeki tutarsızlıklar. Yayınladığı bir makalede siyahlar için ölçümlerini 1278 cc olarak gösteren Morton, bundan 5 yıl sonra yaptığı ölçümlerde siyahlar için 1393 cc’ye ulaştığını not alıyor. Gould’un yazdığına göre, 111 Kızılderili kafatasında; kurşunla yapılan ölçümler, tohumla yapılan ölçümlere oranla ortalama 36 cc büyük çıkmış. Morton da yazılarında tek tek, hangi kafataslarını hangi yöntemle ölçtüğünü belirtmeyince; “Morton siyahların kafatasını ölçerken tohumları hafif hafif doldurdu ve daha düşük sonuçlar elde etti.” şeklinde birçok komplo teorisi yazılabiliyor. Hal böyle olunca da Morton’ın çalışmaları nesnel değil de öznel olabilir mi soruları akıllara geliyor.

Tüm Reklamları Kapat

Morton’ın çalışmalarında tutarsızlıklar ve kayırmacı bir yaklaşımın görüldüğü gözlenebiliyor. Grupların ölçüm ortalamalarını beklenene uyması için düzenleyen Morton, Kızılderililerin ortalamasını düşürmek için Perulu İnkaları ölçüme dahil etmiş; aynı zamanda Hinduları dışarıda bırakarak Kafkas ortalamasını yükseltmişti. Ayrıca Morton, değerleri isteği doğrultusunda -beklentilerine göre- yuvarlamıştı. Negroid Mısırlı dediği sınıfı yuvarlayarak 1311 cc’ye (80 inç kübe) çıkaracağına, 1295 cc’ye (79 inç kübe) indirmişti. Gould’un sonradan yaptığı ölçümlerde 1442-1459 cc (88-89 inç küp) olduğu gözlenen Almanlar ve Anglo-Saksonlar ortalamalarını direkt 1475 cc’ye (90 inç kübe) yuvarlayıp elindeki örnekler arasındaki farkı yüksek tutmuştu.

Tabii ırkçılığın popülerleştiği bir dünyada hayali, abartılı anlatımlar sadece bunlarla sınırlı değil. Polijenizm temsilcilerinden Josiah C. Nott ve George R. Gliddon, İnsanlığın Tipleri ismini verdikleri kitaplarında abartılı çizimler kullanarak siyahilerin gorillere yakın bir soydan geldiğini belirtmişlerdi.

Tek kökenciler, insanın
Tek kökenciler, insanın "cennetten kovulduktan" sonra bozulduklarını iddia etmektedir.

Sayıların Cazibesi Altında Irk Tahlilleri

1842 yılına gelindiğindeyse Anders Retzius’un kafatası indeksi üzerine yaptığı çalışmaları görüyoruz. Kafa genişliğinin kafa uzunluğuna bölünmesiyle elde edilen sonuca göre insanları sınıflandıran Retzius, bu ırksal sınıflandırmalar için üç sıfat kullanmıştı: dolikosefal (uzun kafalı), brakisefal (kısa kafalı) ve mezosefal (dolikosefal ve brakisefalin ortası). Tabii Retzius’un bu çalışmaları da alt/üst ırk tartışmalarını tetiklemiş, hatta yıllarca popülerliğini koruyarak antropoloji alanındaki birçok çalışmaya öncülük etmişti.

Retzius’un indeksine göre kafa genişliğinin kafa uzunluğuna bölümü 0,75 altı olanlar dolikosefal, 0,80 üzeri olanlar brakisefal, ikisinin ortasında kalanlar ise mezosefal olarak anılıyordu.

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
Makine Olmak

2018 WELLCOME KİTAP ÖDÜLÜ
2017 KRALİYET AKADEMESİ BİLİM KİTABI ÖDÜLÜ FİNALİSTİ
2017 BAILLIE-GIFFORD KURGUDIŞI KİTAP ÖDÜLÜ FİNALİSTİ
Bu kitap size Jules Verne’in fantastik yolculuklarını anımsatabilir ya da engin bir hayal gücünün ürünü gibi gelebilir. Sorun şu ki, değil. Phoenix Havaalanı’nın yakınındaki kriyonik muhafaza deposunda metal silindirlerin içinde, sonsuzluğa uyanmayı bekleyen ilk insan bedenleri bulunuyor. Ünlü mucit Ray Kurzweil sonsuzluğu yakalama umuduyla günde 100 adet hap yutuyor. Sayıları giderek büyüyen bir kalabalık, insanın ölümü yeneceğine inanıyor.

İnsanın biyolojik sınırlarını esnetme uğraşındaki transhümanizm hareketi altın çağını yaşıyor. Elon Musk’ın yapay zekâyı beynimize eklemleme, Google’ın yaşlanma sorunumuzu çözme hedefiyle biyoteknoloji yatırımları yaptığı bir dünyada ölümsüzlüğe oynamak artık eskisi kadar marjinal görülmüyor. Gazeteci Mark O’Connell, MAKİNE OLMAK’ta hareketin içine doğru büyüleyici –ve ürkütücü– bir keşfe çıkıyor. Laboratuvarlarına giriyor, siborga dönüşmek için ciltlerinin altına çipler yerleştiren bir biyo-hacker topluluğuyla bodrumlarında tanışıyor; buralarda insanı afallatan yeni teknolojik olasılıklar ve bunların yarattığı ahlaki ikilemlerle yüzleşiyor. Makine Olmak, insanın mümkün geleceğini –ve mümkünün sınırlarını– görebilmek için ufuk açıcı bir kitap.

Devamını Göster
₺165.00
Makine Olmak
  • Dış Sitelerde Paylaş

Peki Retzius’un öncülüğünü yaptığı kafa indeksi ileride nasıl kullanıldı? Fransız antropolog Vacher de Lapouge, siyahları “kanı bozulmuş sınıfların soysuz temsilcileri” olarak da isimlendirilen görüşleriyle, kafatası indeksine göre üç ırktan bahsediyordu. Protestan Kuzeylileri bütün medeniyetin yaratıcısı olarak gösteren ve bu ırka mensup bireylerin dolikosefal olduğunu öne süren Vacher de Lapouge, Homo europaeus adını verdiği Aryan ırkın kafatası indeksinin 0,76’nın altında olduğunu belirtiyordu. Lapouge, dolikosefal kafa yapılarının, zamanla dejenere olarak kısaldığını belirtiyor, hatta Roma ve Yunan uygarlıklarının çöküşünün bu nedenle olduğunu da söylüyordu.

Dolikosefalliği üstün ırk olarak kabul edenlerden biri de Alfred Otto Ammon’du. Vacher de Lapouge etkisinin bariz bir şekilde görüldüğü Ammon, Lapouge’un fikrini biraz daha ileri götürüp şehirler ve köyler arasında da kafa yapısı üzerinden görüşler bildirerek ırksal bazdaki çalışmalarına yön veriyordu. Ammon Yasası olarak da bilinen bu görüşe göre, şehirlerde yaşayan insanlar dolikosefal kafa yapısına sahipti ve onları köyde yaşayan insanlardan ayıran birçok özellik bulunuyordu. Sadece kafa yapısından hareketle insanları açık fikirli, maceracı gibi güzel sıfatlarla da süsleyen Ammon, köylerde yaşayan insanları ise gelişime kapalı, toprağa bağımlı olarak tanımlıyor; bu insanların kafa yapılarının da brakisefal olduğunu öne sürüyordu.

Hacim ve indeksten başka bir görüş daha ırkçılığın bilimselleştirilmesinde karşımıza çıkıyor. Yüzün öne doğru fırlaklık düzeyi, yani prognatizma da ırklar hakkında bilgi veriyor olabilirdi. Ne kadar büyük bir açı, o kadar üstün ırk! Hollandalı anatomist Petrus Camper, prognatizma açısının maymunlarda 58, Afrikalı siyahlarda 70, Avrupalılarda 80, bozulmamış beyaz ırkın temsilcisi olarak gördüğü Apollon heykelindeyse 100 derece olduğunu belirtiyordu.

Modern istatistiğin kurucusu sayılan ve Charles Darwin’in kuzeni olarak karşımıza çıkan Francis Galton, ölçümün bilimsel çalışmalarda temel olduğunu düşünüyordu. Gould’a göre, Galton duaların etkililiği üzerine de bir dönem çalışma yapma teklifinde bulunmuştu. Sayılara ve ölçümlere bu kadar bağlı olan Galton; Britanya Adaları’nda sadece kağıt ve topluiğne kullanarak güzellik haritaları çıkarmakla kalmamış, bu ve buna benzer çalışmalarıyla insanların göreli değerlerini ölçmek üzerine çalışmalar yapmıştı. 1884 yılındaki Uluslararası Fuar’da kurduğu laboratuvar ile insan ölçümlerini sıklaştıran Galton, burada üç peniye (para birimi) insanları ölçüyor, sonuçlarla ırklar üzerine tahlillerde bulunuyordu. Bu faaliyetiyle oldukça dikkat çeken Galton, bu tarihten itibaren altı yıl boyunca aynı laboratuvarı ile birlikte Londra Müzesi’nde yerini alıp kafa ölçümlerine devam ediyordu.

İstatistik üzerine çalışmalar yapan Galton’dan Virginialı doktor Robert Bennett Bean’a geçiyoruz. Bean, 1906’da hazırladığı bir makalede, beynin sağ ve sol tarafını birleştiren dokuları içeren corpus callosum’u anlatıyordu. Zihinsel işlevlerin beynin "genu" dediği ön kısmında, duyusal motor becerilerinse "splenium" dediği arka tarafta yer aldığını söyleyen Bean, bu yaklaşımıyla ırksal sınıflandırmalar yapılabileceğini öne sürüyordu.

Genu ile splenium’un uzunluklarından ırksal sınıflandırmalar yapılabileceğini ortaya süren bu görüş, siyahların ve beyazların beyinleri üzerindeki deneylerle devam ediyor; bu çalışmalar çerçevesinde, beyazların siyahlara göre daha büyük bir genuya sahip olduğu sonucuna ulaşılıyordu.

Kendi içinde birçok çelişkiyi barındıran bu çalışmadan şüphelenen Franklin P. Mall, çalışmayı tekrarlıyor. Siyaha mı yoksa beyaza mı ait olduğunu bilmeden yaptığı ölçümlerin ardından sınıflandırma yapan Mall, Bean’ın ulaştığı sonuçların aksine, siyahın genu ve splenium yapısıyla beyazın genu ve splenium yapısı arasında net, açık bir fark göremiyor. Kitabında bu konuyu daha ayrıntılı bir şekilde işleyen Gould, bu örnek üzerinden durumu özetliyor:

Kranyometri (kafatası ölçümü) sadece akademisyenlerin oyuncağı, teknik dergilerle sınırlı bir konu değildir. Sonuçlar sel olup popüler basına akar. Bir kere yerleşiklik kazandıklarında kendi ömürlerini sürmeye başlarlar, bir ikincil kaynaktan diğerine sonsuzca kopyalanırlar, hiç kimse ilk belgelemenin hassasiyetini kontrol etmediği için de aksinin kanıtlanması güçleşir. Bu örnekte Mall, daha tomurcuk halindeyken bir dogmayı patlatmıştır, ama bunu ancak önde gelen dergilerden birinin, doğuştan gelen aptallıkları yüzünden siyahların oy kullanmalarının engellenmesini tavsiye etmesinden sonra yapmıştır.

Kafatası ölçümleri üzerine adeta bir ekol olarak kabul edilen Paul Broca da kuramsal bir şekilde ırkçılık yapıyordu. Yaşlıların gençlere göre, kadınlarınsa erkeklere göre daha küçük beyin yapıları olduğunun altını çizen Broca, bir dönem insanların üst kol - alt kol oranını dahi ölçmeye kalkmış, oranlamalar sonucunda beyazlar “alt ırk” sınıflandırmasına uyunca bu görüşü terk etmişti. Bu konudan sonra kafa yapısı, özellikle de beyin üzerine giden Broca, görüşlerini kabul ettirebilmek adına kendisiyle birçok kez çelişecek ama bu çelişkileri usta bir siyasetçi gibi kendi görüşünü savunur hale getirebilecekti. Broca, “daha düşük bir ırkın daha büyük beyni olabilir” gibi bir söylemde bulunabilecekken, aynı zamanda da “beynin küçük olmasının aşağı olmanın bir işareti olarak değerini ortadan kaldırmaz” diyebilecekti.

İşin garip kısmı, Broca, bir brakisefal olarak dolikosefalliğin üstün ırk olarak kabul edilmesine içerlemiş olacak ki bu görüşü çürütebilmek adına çalışmalar yapmıştı. Eski toplumların kafataslarını inceleyen Broca, dolikosefal olmanın herhangi bir üst-alt ilişkisi olmadığını kanıtlayarak kendisi gibi kuramsal ırkçı bilim insanlarının yanlışlığını ortaya koyuyordu. Bir diğer yandan Broca, büyük bir beynin ırkların sınıflandırılmasında önemli bir etken olduğunun altını çiziyor, bu konudaki istisnalarıysa “çok yaşlıyken ölmüşler”, “kısa boylular”, “bünyeleri kötü” diyerek geçiştirme yoluna gidiyordu. 

Kuramsal ırkçılığın büyük ölçüde baz aldığı dolikosefallik, bölge ortalamaları esas alındığında, alt ırk olarak söylenen Afrika ve Avustralya yerlilerinde, “üstün ırk” Avrupalılara oranla daha fazla görülüyordu. Bu istatistik de kuramsal ırkçılığın kafa yapılarıyla olan problemlerine noktayı koyuyor, yerini kan grubu gibi kavramlarla devam edecek olan bir ırkçılığa bırakıyordu. Bu yazının konusu olmadığı için derinlerine inmeyeceğim bu konular da, genetikle adeta darmaduman edilmiş durumda. Genetik; insanlığın yaşayan bir ırk olduğunu ve tüm insanlığın da bu ırka mensup olduğunu gösteriyor. 

Tüm Reklamları Kapat

"Kafatası yalan söylese de gen yalan söylemez. %99,9 olarak aynıyız. Bir Avustralya yerlisini, Portekiz’den Brezilya’ya geçen birini ve bir Yozgatlıyı inceleyin. Aralarındaki fark sadece %0,01!" - Barış Özener

İnsanlarda Irk Kavramının Sonu...

Peki bilimsel anlamda ırk kavramının sonu tam olarak ne zaman geldi? Avrupa’da Irk isimli eserinde, insanlığın zoolojik bir tür gibi sınıflandırılmasına karşı çıkan Huxley’in izinden giden Ashley Montagu, 1945’te Antropolojide Etnik Grup Teriminin Kullanımı isimli bir makale yayınladı. Bu makalesinde ırk kavramının insanlığı açıklamada yetersiz kaldığının altını çizen Montagu, "ırk" yerine "etnik grup" teriminin kullanılmasını, böyle bir terimin daha doğru olduğunu belirtti.

İnsanlar arasındaki biyolojik farklılıkları reddetmeyen ve bu farklılıkların net bir ayrımı doğurmadığını savunan Montagu’nun etnik grup kavramı, “coğrafi ve sosyal engeller gibi ayrıştırıcı mekanizmalar nedeniyle fiziki ve kültürel farklılıklar taşıyan topluluk” olarak tanımlandı ve bu tarihten itibaren etnik grup kavramının doğruluğu üzerine birçok görüş bildirildi. Kendisinden önce ırk konusunu işleyen bilim insanlarına göre adeta yeni bir devrin sinyallerini veren Montagu, “insan çeşitliliği üzerine çalışan antropologların amacının sınıflandırmak değil, çeşitliliği meydana getiren evrimsel etmenleri araştırmak” olduğunu savundu.

Montagu, kendi görüşlerinde elbette tek değildi. Günümüzde de büyük ölçüde kabul edilen bu görüş, o dönemlerde Amerika’da çalışan sosyolog Henry Fairchild tarafından da destekleniyordu. Henry Fairchild, 1944 yılında Harper’s Magazine adlı dergide; tüm insanların aynı kökten geldiğini söylüyor, saf ırk diye bir kavramın olmadığını belirtiyordu.

Bu fikri genetik açıdan destekleyen fikirler de Theodosius Dobzhansky tarafından geliyordu. Fairchild’ın ırklar üzerine yayınladığı yazıyla aynı yılda, 1944’te, ırkın genetik olarak tanımını yapan Dobzhansky, ırkları “bazı gen ya da genlerin frekansları yönünden farklılık gösteren popülasyonlar” şeklinde tanımlıyordu. Barış Özener’in kitabında belirttiği üzere, bu tanım aktif birimlerden bahsediyordu ve bu bakış açısına göre ırklar değişime müsaitti. Bir diğer yandan Dobzhansky; Montagu ve Fairchild’ın aksine, insanların sınıflandırılmasına karşı değildi. Sınıflandırmayı doğal buluyor, tıpkı hayvanlardaki gibi “alt tür” olarak birçok tanımın yapılabileceğini söylüyordu.

Tüm Reklamları Kapat

1950’ye gelindiğinde antropoloji ve biyolojide yeni bir döneme kapılar açılıyordu. Cold Spring Harbor laboratuvarlarında yapılan İnsanın Evrimi ve Kökeni isimli sempozyum, antropolojinin ve biyolojinin geleceği açısından oldukça önemli sonuçları bünyesinde barındırıyordu. Darwin’in evrim kuramının üzerine Mendel’in genetiği eklenince ortaya çıkan insanın evrimi fikri üzerinde durulan bu sempozyumun sonunda, insan olarak tanımlanan birçok cins ve türün Homo çatısı altında toplanmasına karar verilmişti.

Sempozyumun sonuç bildirgesinde, modern evrimsel sentezin, biyolojik tür kavramının ve taksonomik isimlendirme kurallarının fiziki antropolojide kullanılması yönünde ortak bir görüş birliği oluştu.

Bu sempozyumun ardından fiziki antropoloji yavaş yavaş bugünkü bilimsel, eleştirel halini almaya başlarken; sempozyumdan bir yıl sonra Sherwood Washburn’un Yeni Fiziksel Antropoloji isimli makalesi, bu değişime adeta ışık tutan bir makale olarak literatürde yerini aldı. Washburn’a göre fiziki antropolojinin yeni hali, “evrimsel süreçlerin mekanizmaları üzerine odaklanmalı ve dinamik bir bakış açısı” oluşturmalıydı. O günden günümüze her ne kadar birbirleriyle çelişen görüşler de ortaya çıksa, ırk kavramına bakış açısını değiştiren antropoloji, -çatlak sesler çıksa da- popülasyonların sabit kalmadığını, saf ırk diye bir şeyin mümkün olmadığını öğrendi.

Yalnız unutulmamalıdır ki iklimsel şartlar, bir süre aynı bölgede yaşayan insanlara “genellemeler” yapılabilecek değişiklikler kazandırabiliyor. Bugün, bizler çıkıp “Moğollar çekik gözlüdür.” diye bir genelleme yapabiliyor ve karşılaştığımız birçok Moğol’da bu özelliği görüyor olabiliriz; ancak bu durum Moğolların ayrı bir ırk olduğunu, Moğol Irkı olarak diğer insanlardan ayrı bir türün Dünya üzerinde var olduğunu göstermiyor. Bu bağlamda etnisite ile ırk arasındaki farkı iyi anlamış olmak, konunun anlaşılması açısından gayet önemli.

Bu Makaleyi Alıntıla
Okundu Olarak İşaretle
Evrim Ağacı Akademi: Irklar ve Irkçılık Yazı Dizisi

Bu yazı, Irklar ve Irkçılık yazı dizisinin 2. yazısıdır. Bu yazı dizisini okumaya, serinin 1. yazısı olan "Irk Nedir? Biyolojik Olarak İnsan Irkları Var mıdır?" başlıklı makalemizden başlamanızı öneririz.

Yazı dizisi içindeki ilerleyişinizi kaydetmek için veya kayıt olun.

EA Akademi Hakkında Bilgi Al
34
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Bize Ulaş
Yukarı Zıpla

İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!

Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.

Soru & Cevap Platformuna Git
Bu İçerik Size Ne Hissettirdi?
  • Tebrikler! 13
  • Bilim Budur! 5
  • Güldürdü 3
  • Muhteşem! 2
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 2
  • Umut Verici! 1
  • İnanılmaz 0
  • Merak Uyandırıcı! 0
  • Üzücü! 0
  • Grrr... *@$# 0
  • İğrenç! 0
  • Korkutucu! 0
Kaynaklar ve İleri Okuma
  • S. J. Gould. (2014). İnsanın Yanlış Ölçümü. ISBN: 9786054972012. Yayınevi: Versus.
  • S. J. Gould. (2013). Darwin Ve Sonrası. ISBN: 9786050202397. Yayınevi: Say Yayınları.
  • B. Özener. (2018). İnsan Çeşitliliği: Irksal Farklılıklar Mı, Evrimsel Adaptasyonlar Mı?. ISBN: 9786051716220. Yayınevi: Alfa Yayıncılık.
  • E. C. Kartal. (Akademik Ders Notları, 2019). İnsan Ve Fiziksel Özellikleri.
  • Bilim ve Gelecek. (Dergi, 2019). Irk Mı, Çeşitlilik Mi?. Not: 145. Sayı (Mart 2016).
  • B. Palmer. “Alas, Poor Yorick … Or Is It Othello?’. (4 Ocak 2011). Alındığı Tarih: 22 Temmuz 2019. Alındığı Yer: Slate | Arşiv Bağlantısı
Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 29/03/2024 15:27:39 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/417

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Tüm Reklamları Kapat
Keşfet
Akış
İçerikler
Gündem
Alan
Astrobiyoloji
Alkol
Yaşanabilir Gezegen
Çekirdek
Tohum
Botanik
Nöron
Makina
Karanlık
Uydu
Aminoasit
Geometri
Sayı
Mantık Hatası
Beyin
Bilişsel
Hominid
Evren
Süt
Araştırma
Filogenetik
Homo Sapiens
İspat
Güneş
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Gündem
Kafana takılan neler var?
Bağlantı
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Bu platformda cevap veya yorum sistemi bulunmamaktadır. Dolayısıyla aklınızdan geçenlerin, tespit edilebilir kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Ekle
Soru Sor
Sosyal
Yeniler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
Kaldığım Yeri İşaretle
Göz Attım

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.
[Site ayalarına git...]

Filtrele
Listele
Bu yazıdaki hareketlerin
Devamını Göster
Filtrele
Listele
Tüm Okuma Geçmişin
Devamını Göster
0/10000
Bu Makaleyi Alıntıla
Evrim Ağacı Formatı
APA7
MLA9
Chicago
E. C. Kartal, et al. İnsanın Yanlış Ölçümü ve Kuramsal Irkçılık: Kafa Yapısından Irk Tespiti Yapılabilir mi?. (24 Mart 2016). Alındığı Tarih: 29 Mart 2024. Alındığı Yer: https://evrimagaci.org/s/417
Kartal, E. C., Ölez, Ş. (2016, March 24). İnsanın Yanlış Ölçümü ve Kuramsal Irkçılık: Kafa Yapısından Irk Tespiti Yapılabilir mi?. Evrim Ağacı. Retrieved March 29, 2024. from https://evrimagaci.org/s/417
E. C. Kartal, et al. “İnsanın Yanlış Ölçümü ve Kuramsal Irkçılık: Kafa Yapısından Irk Tespiti Yapılabilir mi?.” Edited by Şule Ölez. Evrim Ağacı, 24 Mar. 2016, https://evrimagaci.org/s/417.
Kartal, Emre Can. Ölez, Şule. “İnsanın Yanlış Ölçümü ve Kuramsal Irkçılık: Kafa Yapısından Irk Tespiti Yapılabilir mi?.” Edited by Şule Ölez. Evrim Ağacı, March 24, 2016. https://evrimagaci.org/s/417.
ve seni takip ediyor

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close