1809’da İngiltere’de doğdum. Dedem ünlü felsefeci ve doktor Erasmus Darwin, babam Robert ise iyi bir hekimdi. Annemi henüz daha 8 yaşında iken kaybettim. Ve bu acı ömür boyu yüreğimde bir sızı olarak kaldı. Ağabeyim doktordu ve babam benimde doktor olmamı çok istiyordu. Onu kıramadım ve Edinburg üniversitesinde tıp okumaya başladım… başladım ancak izlediğim bir ameliyatta gördüklerimden dehşete düştüm… hala anımsamak bile istemediğim o manzara karşısında donakaldım ve tıp eğitimini bırakmak istedim. Tıbba olan bu ilgisizliğime sinirlenen babam Cambridge’deki bir kilise okuluna teoloji (din bilimi) bölümüne gönderdi beni. Tüm kardeşlerim oldukça başarılı şekilde okullarına devam ederken benim durumuma üzülüyordu. Hatta bir keresinde bağırarak şöyle demişti:
Kısmen haklıydı aslında. Çocukken iyi bir koleksiyoncuydum. Deniz kabukları, mineraller, kuş yumurtaları, fosiller ve böcekleri bulmak, toplamak benim için vazgeçilmezdi. Evimizde herkes çok okuduğu için zengin bir kütüphanemiz vardı. Doğa yürüyüşlerine çıkamadığım kötü havalarda evde bol bol kitap okumak en büyük keyiflerimden biriydi. Bizim zamanımızda televizyon veya bilgisayar-internet dediğiniz şeylerden yoktu. Ve çocukluğumda edindiğim, doğadan topladığım nesneleri biriktirme ve düzenli okuma alışkanlığını yaşamımın sonuna kadar hiç bırakmadım.
(...)