Böyle bir soruyu sorabilmek için iyi bir uygarlık tarihi ve kültür araştırıcısı olmak gerekir. Aksi takdirde bir kişinin vereceği evet ya da hayır cevabının hiçbir anlam ve önemi olamaz.
Diğer yandan dinlerin yapısal özellikleri kutuplaşmış zihinler için -sahte- bir kimlik taşıyıp rahat edici bulunurken, aynı özelliklere sahip mitolojiden rahatsız olmazlar. Burada konuya bakışta rasyonalitenin kaybolduğunu görüyoruz. Tarafsız bakmayı, dengeyi koruyamıyor olmak, söyleyeceğimiz doğruları da sorgulanır hale getirir.
Bunun yanında bilim insanları açısından bu konuda ORTAK BİR GÖRÜŞ YOK, OLAMAZ DA. Bilimle ilgilenen bireyler birbirinin varoluş yorumu üzerinden değerlendirecek sığlıkta değillerdir genel olarak. Onlar DÜŞÜNCELERİ önemsedikleri için din-inanç konusu asla belirleyici olmaz ergen zihinlerde olduğu şekliyle. Evrim ağacında bir makalede varoluş yorumunu belirtmek istemeyen az bir bilim insanı dışında, inanç açısından teist ve ateist neredeyse yarı yarıya olduğuna dair bilgiye rastlamıştım. Sayının hiçbir önemi olmasa da, sanki bilim ile iştigal eden bireylerin genelinin benzer varoluş yorumu varmış algısının yıkılması gerekmekte.
Çünkü konu ÖZNEL - BİREYSEL. Felsefeye ait konuları nasıl somut kanıtlarla delillendiremiyor isek, aynı nedenle dinlere ait yaklaşımları doğru-yalan ayrımını yapamıyoruz. Bu metodolojik bir hata olur zaten. Bir öğreti belki kadim bilgilerden vs sezgilerden besleniyor olabilir. Kendine göre güzel bir yaşam dizayn etmiş olabilir. Hiçbir bilimsel bulguya vs dayanmıyordur. Sadece bu nedenle onun tamamen yalan olduğunu ifade nasıl anlamsız ise, tutucu bir biçimde dinler yalandır -tamamen doğrudur demek hem metodolojik bir hata hem de yargılamanın ötesine geçemeyecek nitelikte bir değerlendirme olacaktır.
Bir konu-olay-duruma karşı kutuplaşma gibi temel bir sorun, gerçeğin önüne geçecek kadar önemli. Kişi spesifik bir konuya karşı objektifliğini kaybettiğinde, o konu hakkında ne düşündüğünün de önemi kalmıyor.
Özellikle kendini inançsız olarak tanımlayan bireylerin bunu dinlerin yalan olduğu yargısı üzerine temellendirmesi, içinde bulundukları varoluş yorumunu da geçersiz kılmakta. Bizim gibi ergen zihniyetli kültürlerde ETİKET olarak tanımlar vardır. Kendini ateist olarak tanımlar kişi. Oysa değildir. Sahip olduğu kültür gereği içinde bulunduğu geleneklere karşı olmayı düşünsel bir başarı zannettiği için etiket olarak bunu tercih eder. Kendi inançlı tarafıyla içinde bulunduğu kavganın dışa vurumu gibi düşünülebilir.
Kişinin rasyonalitesini korumaya devam ederek derinleşme çabasına girdiği bir konuda yorum yapma yetkisi, bunu açıklama yetkisi kendiliğinden oluşabilir, ancak anlama çabasını vermeden kutuplaşarak fanatik bir bakış açısı üzerinden yapılan yorumun doğru olup olmamasından bağımsız olarak hükmü kalmamıştır.
Bir konunun yalan olup olmamasından önce bakış açımızın objektif kalıp kalmadığına bakmak zorundayız. Bu da yalan olup olmama aslında ironik biçimde . :)
Kaynaklar
- Timothy Dwight Lincoln. Reading And E-Reading For Academic Work: Patterns And Preferences In Theological Studies And Religion. (26 Kasım 2020). Alındığı Tarih: 26 Kasım 2020. Alındığı Yer: | Arşiv Bağlantısı