Doğa, insan türünün dünya üzerindeki evrimsel sürecinin başlangıcından itibaren yönlendirici, bilgilendirici ve ilham verici bir kaynak olmuştur. Doğayı kavrama biçimleri insanın ürettiği bilgi birikimini doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemiştir. Çünkü bir gerçeklik olarak doğa, insanların fiziksel ya da zihinsel aktivitesinin ürünü olan bütün etkinliklerde içkin olarak var olmaktadır. Bu durum; doğa felsefesi, bilim ve mimarlık disiplini arasındaki güçlü bağlantıyı gözler önüne sermektedir.
Doğayı kavrayış biçimimizin mimari tasarım kuramları üzerindeki etkisinde belirleyici rol oynayan birçok etmen bulunmaktadır. Dini inançlar, bilimsel gelişmeler, teknoloji ve insanın öznel deneyimi bu etmenlerin en önemlileri arasında yer almaktadır.[1] Bu kapsamda tasarımcının kişisel inançları ve tercihleri, yaşadığı dönemdeki bilimsel gelişmişlik düzeyi, kültürel arka plan ve teknolojik imkanlar; kurulacak doğa felsefesi-mimarlık ilişkisinin kuramsal arka planını oluşturmakta ve mimari tasarım metodolojilerinin mantıksal kurgusunu biçimlendirmektedir.