Lisedeki biyoloji derslerinde kısmen doğru bir şekilde öğretilen konulardan birisi, genom büyüklüğünün "gelişmişlik ölçüsü" olmadığıdır. Genellikle bu şekilde söylenir, çünkü "evrimsel akrabalık" demek "tehlikelidir". Aslında bundan bahseden hocanızın söylemek istediği (veya söylemesinin tam doğru olacağı) şey, canlıların genetik kompozisyonlarının, yani genomlarının büyüklüğünün, evrimsel süreç ile doğrudan bilgi vermediğidir. Yani bir canlının genom büyüklüğü (hücrelerinde DNA içerisinde barındırdığı nükleotitlerin sayısı), o canlının ne kadar evrimleşmiş olduğu, diğer canlılarla akrabalığı, ne kadar karmaşık ya da basit yapılı olduğu, vb. durumlar hakkında doğrudan bilgi veremez. Hatta tam tersine, yanıltıcı bile olabilir!
Bu konuyu daha iyi anlayabilmek için, öncelikle canlıları "gelişmiş" veya "gelişmemiş" olarak gruplandıramayacağımız gerçeğini anlamak gerekmektedir. Bir insan, bir bakteriden daha gelişmiş değildir. Bir kakao ağacı, bir balinadan daha az gelişmiş değildir. Bir at, bir amipten daha gelişmiş olmadığı gibi; bir sıçan bir yılandan daha az gelişmiş değildir. İnsan-merkezci ve egoist bakış açımız her ne kadar kendimizin en tepede olduğu bir "gelişmişlik merdiveni" hayalinde olsa da, aslında her canlı devasa bir Evrim Ağacı'nın dallarından ibarettir. Her bir canlı, o bütünleştirici ağacın dallarının en ucundaki tomurcuklardır. Zaman geçtikçe o tomurcuklar büyür (evrimleşir), çatallanır (türleşir) ve nihayetinde bazı çatallar -ve hatta kimi zaman koskoca dallar- kuruyarak ölür (yok oluş). Bu dalların hiçbirinin bir diğerinden "gelişmişlik" açısından farkı yoktur; zira eğer ki bir bakteri türü bugün halen varlığını sürdürebiliyorsa, bir at, bir insan ya da bir zürafa kadar başarılı demektir.