Hayal edelim: Harika bir bahar günü, hafta sonu. Sabah uyandınız, uyanma sonrası rutinlerinizi yerine getirdiniz. Güzel bir kahvaltının ardından çayınızı veya kahvenizi koyup bilgisayarın başına geçtiniz. Facebook ikonuna tıkladınız, anasayfada geziniyorsunuz ve karşınıza dikkatinizi çeken bir görsel çıktı; belli ki ilginizi çeken konulardan biri hakkında bir yazıya yönlendiriyor. Tıkladınız, sayfa açıldı, sayfada biraz aşağı inip başlığın olması gereken yere baktınız ve… en büyük korkularınızdan biri gerçek oldu: Okuyamıyorsunuz. Aşağı yukarı yedi yaşından beri büyük çabalar sarf edip geliştirdiğiniz, ciltler dolusu kitapla bileyip keskinleştirdiğiniz o yeti artık yok.
Etrafınıza bakıyorsunuz: Evet, üzerinde buharlar tüten o sıcak içecek hâlâ masanın üzerinde. Bilgisayar ekranının az ötesindeki çerçevede duran fotoğraftaki arkadaşlarınızın yüzlerini seçebiliyor, onları ayırt edebiliyorsunuz. Hemen yanı başınızdaki kütüphanede yatan, Eric Hobsbawm’ın Kısa 20. Yüzyıl kitabının kapağındaki kişinin Charlie Chaplin, kitabın kapağının da kırmızı olduğuna, dahası Chaplin’in bu pozu Büyük Diktatör filminde verdiğine de kuşkunuz yok; ama ne kitabın veya yazarın ismini ne de başka herhangi bir yazıyı okuyabiliyorsunuz.
(...)